Eğitim sistemine yıllardır bilimsellikten uzaklaştırmak adına verilen ayarların ardından bugün gelinen noktayı değerlendiren Eğitim-Sen’li Süvari, “Laik eğitimin olmadığı yerde bilimsel eğitimi sürdürmek mümkün değildir. Aksi halde bilim adı altında papaz eriğini imam eriğine çevirme projesi TÜBİTAK tarafından desteklenir” dedi.
Laik eğitim modelinden hızla uzaklaşan AKP, eğitim sisteminin ayarları ile her geçen gün biraz daha oynuyor. Bilimsel eğitimden uzaklaşılan, laik eğitim kaygılarının arttığı son süreçte, Eğitim-Sen 2 No’lu Şube Kadın Sekreteri Burcu Süvari, laik ve bilimsel eğitimin çocuklar bakımından önemini değerlendirdi. Sosyal Hukuk Dergisinin sorularını yanıtlayan Süvari, hukuken eğitim sisteminim korunur halde olmadığı vurgusunu da yaptı.
Nitelikli, bilimsel, çağdaş, eşit, parasız, laik ve demokratik eğitim sizin için ne ifade ediyor? Eğitim sistemine hakim temel ilkeler ne olmalı? Hukuk bu anlamda nasıl bir koruma sağlıyor?
Çocukların ve gençlerin kendini keşfetmesi, tüm yeteneklerini, yaratıcılığını ortaya çıkarması, özgür düşünebilmesi ancak eğitim hizmetinin kamusal, parasız, bilimsel, nitelikli ve laik ilkeler çerçevesinde sağlanmasıyla mümkündür. Birbirini tamamlayan bu ilkeler eğitim hizmetinin olmazsa olmazlarıdır. Laik eğitimin olmadığı yerde bilimsel eğitimi sürdürmek mümkün değildir. Aksi halde bilim adı altında papaz eriğini imam eriğine çevirme projesi TÜBİTAK tarafından desteklenir, fen bilgisi derslerinde yağmurun meleklerle yağdırıldığı konu edilir, felsefeyi din dersi öğretmenlerinin anlatması istenilir, evrim teorisini anlatan öğretmenlere soruşturma açılır, klasik edebiyat eserleri sansürlenir, otizmli çocukların din eğitimi alması gerektiği savunulur, öğrenciler umreye, cuma namazlarına götürülür. Yani eğitim hizmeti din kavrayışının emrine sunulur.
Hukuk eğitimi korumuyor
Eğitim biliminin en temel ilkelerine meydan okuyarak hayata geçirilen 4+4+4 dayatması eğitimin tüm sorunlarını daha da derinleştirmiştir. Hukuksal anlamda ne durumda olunduğunu iki örnek özetleyecektir: Anayasa mahkemesi tek tipçi, piyasacı ve muhafazakar olan 4+4+4 düzenlemesinin iptal istemine ret kararı vermişti. Parasız eğitim pankartı açan gençler 19 ay boyunca tutuklu kalmıştı…
Kız çocuklarının akıbeti belirsiz
4+4+4 eğitim sisteminin özellikle kız öğrenciler üzerindeki etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Eğitim-Sen olarak 4+4+4 sisteminin örgün eğitime devam eden kız çocuklarının sayısını düşüreceğine yönelik uyarılarımız maalesef doğrulandı ve 2015 verilerine göre ilköğretim çağında olup okula gitmeyen kız çocuklarının sayısı aynı durumdaki erkek çocuk sayısından 600 bin fazla. Örgün eğitim sisteminin dışına çıkan kız çocuklarının ne yaptığı araştırılmıyor. Bu süreçte evlilik yoluyla cinsel istismara uğrayan kız çocuklarının (erken yaşta evlilik demek durumu meşrulaştırıyor) sayısında da ciddi artış görülmüştür.
Bunun karma eğitim üzerindeki etkisi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ortaçağdan itibaren kadınların “şeytana aldanabilen zayıf doğası” iddiasından hareketle hayatın çeşitli alanlarında erkeklerle bir araya gelmesi tehlikeli görülmüştür. Şu anda kız çocuklarını ve kadınları potansiyel suçlu gören karma eğitim karşıtlarının da cadı avları başlatarak binlerce kadını yakan zihniyetten bir farkı yoktur. Karma eğitim karşıtları, okul ortamında kız ve erkek çocukların birbirini tanıyarak eğitim almasından rahatsız olan, kadın erkek eşitliğine inanmayanlardır.
Temel eğitim kapsamında okullara monte edilmeye çalışılan din eğitiminin kız öğrenciler üzerindeki etkisi nedir sizce?
Kadınların eğitimde ve toplumsal yaşamda dinin emrettiği kurallara uyarak yer alabileceği algısını yaratmakta ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştirmektedir.
Temel eğitimde gerçekleştirilen kılık-kıyafet uygulaması bakımından özellikle kız çocuklar üzerindeki etkisi nedir? Bu konuda İdarecilerin tutumunu nasıl değerlendirirsiniz?
Karma eğitim tartışmalarıyla da çok bağlantılı olan kılık kıyafet yönetmeliğinin değiştirilmesiyle birlikte 5. sınıftan itibaren kız çocuklarının okula türbanla gidebilmesinin yolu açılmıştır.
İradenin oluşmadığı yaşta dini yükümlülük
Kız çocuklarının kıyafetlerini dinsel temellere göre şekillendirmek, “tehlikeli ve sakıncalı” olduğu gerekçesiyle erkek çocuklarından kaçması, fiziksel aktivitelerine, sosyal ilişkilerine sınır koyması demektir. Dinsel kalıplar, çocukların kendi bedenlerini, cinsel yönelim ve cinsel kimliklerini keşfetmelerini kısıtlayarak, ileride pek çok sorunun oluşmasına neden olacaktır. Kendi iradelerinin oluşmadığı bir yaşta dini bir yükümlülüğün altına girmesi çocuk haklarına aykırıdır.
Müfredatın cinsiyetçi, milliyetçi, militarist, mezhepçi öğeler içerdiği eleştirilerini nasıl yorumluyorsunuz?
Hutson ve ekibinin yaptığı araştırmalar göstermiştir ki; bir ülkenin kendi sorunlarını şiddet ve savaşla çözmesini sağlayan en önemli değişken toplumsal cinsiyet eşitsizliğidir. Dolayısıyla bu saydığınız öğeler birbirlerinden beslendikleri için ayrı düşünülmeleri mümkün değildir. Toplumsal cinsiyet ayrımcılığı ders kitapları ve müfredat ile derinleştirilmeye, toplumsal cinsiyet rollerinin pekiştirilmesine ve erkek egemen sistemin korunması üzerine inşa edilmektedir. Kocaeli’nde lisede öğrencilere, kadından kocasına itaat etmesi, kocası için süslenmesi, kocasının yanında yüksek sesle konuşmaması, kocasını adıyla çağırmaması gibi kadınları aşağılayıcı kurallarının sıralandığı “Adab-ı Muaşeret” isimli kitaplar dağıtılabilmekte. Aile yaşamını kutsayan ve kadını yok sayan, kadına yönelik şiddet ve cinayetleri meşrulaştıran ders kitapları ve yayınlarına yüzlerce örnek verilebilir.
Dernek ve vakıfların okullarla işbirliği yaptığı ancak bunun ağırlıklı olarak dini vakıflar olduğu sıklıkla basına yansıyor. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından bu derneklerle birlikte gerçekleştirilen ‘değerler eğitimi’ etkinlikleri hakkında ne düşünüyorsunuz?
MEB dini vakıf ve derneklerle yapmış olduğu protokoller ile az önce bahsettiğimiz eğitimi ve okul iklimini dinselleştirme sürecinde bu vakıflara özel görevler vermekte, okullarda yaz-kış faaliyet yürütmelerini sağlamaktadır. Okullar yaz tatilinde değerler eğitimi adı altında dini grup, cemaat ve vakıflar tarafından tahsis edilmekte. Sadece değerler eğitimi değil okullarda işlenecek derslere, öğrencilerin hangi dersleri seçeceğine, ders kitaplarına kadar karar verilmesinde ve uygulanmasında söz sahibi durumdalar.
İdareciler vakıf çalışanı gibi
İdareci ve öğretmenler neredeyse vakıfların çalışanı konumunda para toplamaya , etkinliklere katılmaya zorlanmaktadır. Çocuklarını okutmak isteyen yoksul aileler örneğin barınma sorununu bu kurumlar aracılığıyla çözmeye çalışıyor. Özel yurtların sayısı 14 yılda yüzde 100 artmış durumda, bu artışın önemli bir kısmını dini cemaatler ve vakıflar tarafından açılan yurtlar oluşturuyor. Ailelerinden uzakta olmanın dezavantajını yaşayan çocuklar, bahsi geçen yurtlarda her türlü istismara ve tehlikelere açık hale geliyor.
Okullardaki eğitim sizce katılımcı mı?
Yönetici atama yönetmeliklerine ve kadrolaşmalara, milli eğitim şuralarında tartışılan maddelere, alınan kararlara, katılımcılarına, sendikal eylem ve etkinliklere açılan soruşturmalara, verilen cezalara baktığımızda demokratik bir eğitim ortamında olmadığımız açıktır.