Anayasa Mahkemesi, Aralık ayında pandemi sırasında cezaevinde olan bir öğrencinin derslerine ve sınavlarına katılmak için internete erişim talep ettiği başvuruyu açıkça dayanaktan yoksun buldu. Anayasa Mahkemesi’nin daha önce cezaevinde olan öğrencilerin eğitim hakkıyla ve cezaevinde internet hakkıyla ilgili verdiği kararlar olsa da, bu karar, COVID-19 pandemisi sırasında cezaevinde eğitim ve internet hakkının ihlali iddiasıyla ilgili verilen ilk karar oldu.
Söz konusu başvuruda başvurucu, Hükümet’i ortadan kaldırmaya veya görevini yapmaya engellemeye teşebbüs etme suçundan Silivri 1 Numaralı L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda tutuklu bulunan, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisidir. Hukuk Fakültesi Dekanlığı’nın 28 Aralık 2020 tarihli yazısı ile COVID-19 pandemisi gerekçe gösterilerek derslerin ve sınavların internet üzerinden yapılacağı belirtilmiştir. Cezaevi İdare Kurulu Başkanlığı, 14 Aralık 2020 tarihinde cezaevinde bulunan ve örgün eğitime devam eden hükümlü ve tutukluların uzaktan eğitim kapsamında internet aracılığıyla ders ve sınavlara katılmaya ilişkin taleplerinde çok sayıda artış oluştuğu gerekçesiyle “Kapalı ceza infaz kurumunda bulunan hükümlü ve tutukluların mevzuatımız uyarınca örgün ve uzaktan eğitime (İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi hariç) devam etmesinin mümkün olmadığı, ayrıca ceza infaz kurumumuzun fiziki yapısı, yeterli alt yapıya sahip internet bağlantılı bilgisayarların bulunmaması, sayıları sürekli artan örgün eğitim öğrencisinin farklı üniversitelerde eğitim aldığı ve dolayısı ile Akademik takvimlerin çakışması durumunda hem alt yapı sorunları hem de Covid-19 küresel pandemi riskleri nedeniyle farklı odalardaki hükümlü ve tutukluların bir araya getirilemeyeceğinden kaynaklı ciddi aksaklıkların meydana geleceği, kurumumuzda pozitif vakaların olduğu, örgün eğitime devam eden hükümlü tutukluların online dersleri takip ve online sınavlara girme taleplerinin karşılanması halinde olası bulaş riskinin ciddi oranda artacağı ve bu durumun kurumun diğer işleyişlerini olumsuz etkileyeceği de dikkate alınarak bu yönlü taleplerin kurumumuz idare gözlem kurulunca uygun görülmediği” yönünde bir karar almıştır.
Başvurucu, talep fazlalığının o hakkın ihlalini meşru hâle getirmeyeceğini, kurumdaki COVID-19 pozitif mahpusların karantina koğuşunda bulunduklarını yani normal koğuşlarda hasta bulunmadığını, ayrıca halihazırda açıköğretim fakültelerinde okuyan hükümlü ve tutukluların sınavlarına girebildiklerini ve herhangi bir sorun yaşanmadığını belirterek bu karara itiraz etmiştir.
Silivri 2. İnfaz Hâkimliği, “Anayasa’nın 42. maddesinde düzenlenen eğitim hakkı ve yasal düzenlemeler her mahkumun eğitim faaliyetlerinden sınırsız bir biçimde yararlanmasını güvence altına almamaktadır. Cezaevinde bulunmanın getirdiği doğal sonuçlar çerçevesinde ve imkanlar kapsamında eğitim faaliyetlerinin düzenlenmesi öngörülmüştür. Bu nedenle tutuklu hükümlünün kapalı bir cezaevinde kendisine tanınan eğitim imkanlarının kısıtlanabileceğinin farkında olması gerekmektedir. Buna göre ceza infaz kurumlarında disiplinin ve güvenliğin sağlanması ile pandemi sürecinde tutuklu hükümlülerin sağlığını korunması amacıyla internet tabanlı sınav yapılamayacağı, pandemi nedeniyle örgün eğitimin devamı için öngörülen alternatif uzaktan eğitim araçlarının kullanımının kanunda düzenlenen uzaktan eğitimin kapsamından farklı olduğu bu nedenle ceza infaz kurumundan online derslere katılımın mümkün olmadığı” gerekçesiyle bu itirazı reddetmiştir.
Başvurucunun İnfaz Hakimliği kararına yaptığı itiraz da Silivri Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 11 Ocak 2021 tarihinde reddedilmiş, bu kararın ardından 2 Şubat 2021 tarihinde Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunulmuştur.
Anayasa Mahkemesi, ilgili mevzuata, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin ceza infaz kurumlarında eğitim hakkıyla ilgili iki tavsiye kararına ve İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin (İHAM) Kalda v. Estonya[1] ve Ramazan Demir v. Türkiye[2] kararlarına referans vererek, başvurucunun eğitim hakkının ihlal edildiği iddiasını devletin bu yönde bir pozitif yükümlülüğü olmadığı gerekçesiyle reddetmiştir.[3]
Anayasa Mahkemesi, bu sonuca varırken, Cezaevi İdare Kurulu Başkanlığı’nın ve İnfaz Hakimliği’nin gerekçelerini esas alarak, mahpusların COVID-19 salgını nedeniyle geçici olarak uzaktan eğitime geçen okullarına devam etmelerini sağlamak için ciddi bir organizasyona ihtiyaç olduğunu, derse katılmak isteyen her bir mahpusun ayrı ayrı derslerine girmelerinin sağlanması için bilgisayar ve internet olanaklarının yanı sıra ceza infaz kurumunda uygun mekânların hazırlanması ve ayrıca mahpusların denetimsiz bir şekilde internet ortamına bırakılmaları mümkün olmadığından mahpusları kontrol edecek ciddi sayıda infaz koruma memurunun görevlendirilmesi gerektiğini belirtmiş, idarenin, mahpusun internet kullanma imkanından yararlandırılarak devam etmesinin sağlanması yönünde geniş bir takdir yetkisi olduğuna ama bu konuda devletin herhangi bir pozitif yükümlülüğü bulunmadığına karar vermiştir.[4]
Bu karar, pek çok yönden eleştirilmesi gereken bir karardır. Öncelikle Anayasa Mahkemesi’nin devletin cezaevindeki mahpusların pandemi sırasında eğitim haklarını sağlama konusunda pozitif yükümlülüğü bulunmadığı iddiası doğru değildir.
İHAM’a göre, günümüzde, bilgi ve hizmetlere artan oranda yalnızca internet üzerinden erişilebilmektedir. İnternet siteleri, büyük miktardaki verileri saklama ve yayınlama kapasitesi ile bunların erişilebilirliği sayesinde, toplumun gündemdeki olaylara erişimini sağlamaya ve genel biçimde bilgi alışverişini kolaylaştırmaya büyük ölçüde katkı sağlamaktadır.[5]
Başta Avrupa Konseyi ve Birleşmiş Milletler olmak üzere pek çok uluslararası kurum internetin günlük hayatta oynadığı role ilişkin tavsiye metinler kabul etmekte ve internetin bir insan hakkı olarak tanınması için düzenlemeler yapmaktadır.[6]
Anayasa ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi (İHAS), cezaevlerinde tutuklu ya da hükümlü olarak bulunan kişilere internet hakkı tanınması yönünde pozitif bir yükümlülük yüklememiştir. Ancak 5275 sayılı Kanun’un 67. maddesinin 3. fıkrasında, İnfaz Tüzüğü ile Adalet Bakanlığı Genelgelerinde, CPT’nin kararları başta olmak üzere uluslararası belgeler dikkate alınarak mahpuslar için eğitsel, kültürel ve sosyal faaliyetlerin önemi vurgulanmış, devlet yasal olarak, mahpuslara ceza infaz kurumunun imkanları çerçevesinde eğitim ve öğrenim sağlama yükümlülüğü altına girmiş ve Türkiye cezaevlerindeki mahpusların eğitim ve iyileştirme programları gerekli kıldığı takdirde idarenin denetimi altında internet hakkından yararlanabileceği düzenlenmiştir. Dolayısıyla Anayasa ve İHAS’ta olmayan bir yükümlülük, ceza infaz kurumunun imkanları da gözetilerek yasalarla ortaya konulmuştur. Bu çerçevede ceza infaz kurumunda sağlanan bir eğitim faaliyetine erişimin engellenmemesi ceza infaz kurumu için bir zorunluluktur. Bu durum, Anayasa Mahkemesi’nin Mehmet Reşit Arslan ve Diğerleri başvurusunda da vurgulanmış, Anayasa Mahkemesi, örgütlü suçlardan hüküm giyen başvurucunun cezaevinde uzaktan eğitim görmesini ve bu dersler kapsamında cezaevinde bilgisayar ve internet kullanmasının sınırlandırılmasını eğitim hakkına müdahale olarak görmüştür.[7]
Her ne kadar İHAS’ın 10. maddesi tutuklu ve hükümlülere cezaevinde internete girebilmeleri konusunda genel bir yükümlülük yükleyecek şekilde geniş yorumlanamayacaksa da, İHAM’a göre taraf devletlerin iç hukuklarında yasal mevzuatın buna izin verdiği durumlarda Mahkeme de mahpusların internet hakkına yönelik müdahalenin yasa tarafından öngörülüp öngörülmediğini, müdahalenin meşru bir amaç taşıyıp taşımadığını ve demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığını incelemektedir.
İHAM, yukarıda anılan kararlarda, mahpusların dış dünya ile iletişimlerinin belirli hallerde sınırlandırılmasını tutukluluğun özü gereği anlaşılır bulmaktadır. Mahpuslar, İHAS’ın 5. maddesi kapsamında hukuka uygun “bir mahkeme kararına bağlı olarak tutma” şeklinde değerlendirilebilecek kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı dışında Anayasa’nın ve Sözleşme’nin ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına genel olarak sahiptir. Bununla birlikte cezaevinde tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi cezaevinde güvenliğin sağlanmasına yönelik kabul edilebilir makul gerekliliklerin olması durumunda bu haklar sınırlanabilir. Ancak bu durumda dahi mahpusların haklarına yönelik yapılacak sınırlandırmalar temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasına ilişkin olarak Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen kanunla, meşru bir amaçla ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olarak ölçülü olma şartlarını taşımalıdır.
Bu bağlamda İnfaz Kurulu’nun ve hakimlikler ile mahkemelerin atıf yaptıkları kanun ve tüzük maddeleri, bu müdahalenin yasal dayanağını oluşturmaktadır. Mahpusların internet hakkına erişiminin sınırlandırılmasında başkalarının korunması, suç işlenmesinin önlenmesi ve cezaevi güvenliğinin sağlanması gibi meşru amaçlar olduğu da kabul edilebilir. Yine COVID-19 salgını sırasında mahpusların sağlıklarının korunması için mahpusların biraraya getirilmekten kaçınılması da genel sağlığın korunması meşru amacını gütmektedir. Ancak bu meşru amaçlar doğrultusunda mahpusların eğitim ve internet hakkına müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığının yeterli ve makul bir gerekçe ile açıklanması gerekmektedir.
Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği ve Sivil Alan Araştırmaları Derneği’nin açıklamalarına göre, verilen soru önergeleri yanıtlanmadığı için cezaevinde öğrenimini sürdürmeye çalışan mahpuslarla ilgili veriye ulaşmak oldukça zordur.[8] Bu konuda en son veri, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdür Yardımcısı Namık Kemal Varol tarafından 31 Ekim 2019 tarihinde paylaşılmıştır. Buna göre, cezaevinde 58 bin 579 tutuklu öğrenci bulunmaktadır. CHP Genel Başkan yardımcısı Gamze Akkuş İlgezdi’ye göre, son 10 yıl içerisinde mahpusların en fazla şikayet ettikleri konuların başında eğitim hakkı gelmekte, eğitim hakkıyla ilgili yapılan her 10 başvurudan yedisi reddedilmektedir.[9]
Mahpus öğrencilerin olağan dönemde dahi cezaevinden derslerine ve sınavlarına katılmanın çok zor olduğu, ring aracıyla sınavlarına gitmek zorunda kaldığı, ders kitaplarının ve notlarının – özellikle yabancı dilde ise- cezaevine girişinin bile bazen haftalar sürebildiği, bütün bunların mahpus üzerinde oldukça ağır bir ekonomik yüke yol açtığı bilinmektedir. Hatırlanacağı üzere, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından 22 Kasım 2016 tarihinde 677 sayılı Olağanüstü Hal (OHAL) Kanun Hükmünde Kararnamesi (KHK) ile tutuklu ve hükümlü öğrencilerin sınava girme hakları ellerinden alınmış, 677 sayılı KHK’nin 4. maddesine göre, örgüt üyeliği veya bu örgütlerin faaliyetleri çerçevesinde işlenen suçlardan tutuklu ya da hükümlü bulunan kişilerin, OHAL’in devamı ve kurumda barındırıldıkları süre zarfında, ülke genelinde uygulanan merkezi sınavlar ile örgün veya yaygın her türlü eğitim-öğretim kurumları ile kamu kurum ve kuruluşları tarafından cezaevi içinde ya da dışında yapılan ya da yaptırılan sınavlara giremeyecekleri düzenlenmişti. OHAL’le birlikte mahpus öğrenciler için yok sayılan eğitim hakkı, pandemi ile birlikte devletin pozitif yükümlülüklerini yerine getirmemesi nedeniyle sekteye uğramaya devam etmektedir.
İlgili kurulların, hakimlik ve mahkemelerin gerekçelerine bakıldığında pandeminin ve özellikle pandemi döneminde mahpusların eğitimlerine devam edebilmeleri için cezaevi içerisinde yapılması gereken düzenlemelerin -bilgisayar, oda ve infaz koruma memuru tahsisi gibi- zorluğunun bu hak ve özgürlükleri sınırlandırmak için otomatik bir gerekçe olarak öne sürüldüğü görülmektedir.
Zira bu kararların hiçbirisinde çatışan iki değer arasında -mahpus öğrencilerin eğitim hakkı ile cezaevinde sağlığın ve güvenliğin korunması- bir değerlendirme yapılmamış, idarenin sunduğu gerekçe karşısında hak odaklı bir yaklaşım değil, devletin olanakları odaklı bir yaklaşım benimsenmiştir. Oysa İHAM, eğitim alanında, makul düzenlemelerin, okullara mimari yönden erişilebilirlik, öğretmenlerin formasyon görmesi ve uygun müfredatların veya donanımın uyarlanması bakımından, gerek maddi gerekse maddi olmayan, eğitsel veya örgütsel olan farklı şekiller alabileceğini, bu ihtiyaçları belirlemekte yerel makamların daha iyi bir konumda olduğunu ancak objektif ve makul bir gerekçe sunulmadan sadece maddi olanaklara dayanılarak bu hakkının kullanımının sağlanması için gerekli koşullarının yaratılmamasını, eğitim hakkının ihlali olarak değerlendirmiştir.[10] Okullar için yapılan bu değerlendirme, cezaevleri için de geçerli olmalıdır.
Anayasa Mahkemesi’nin önce açıkça dayanaktan yoksun bularak reddettiği, daha sonra İHAM’ın ifade özgürlüğünün ihlaline karar vermesinin ardından söz konusu başvuruda atıf yaptığı Ramazan Demir v. Türkiye başvurusunda da benzer bir sonuca ulaşılmıştır. İnsan hakları hukuku alanında çalışan avukat başvurucunun tutukluluğu sırasında Anayasa Mahkemesi’nin ve İHAM’ın karar arama sitelerine ve Resmi Gazete’ye erişebilmek için yaptığı internet ve bilgisayar talepli başvurunun reddedilmesi nedeniyle İHAM, başvurucunun eğitim ve iyileştirme programı kapsamında olan ve mesleki olarak kendisini geliştirecek bu internet sitelerine erişiminin engellenmesinin demokratik bir toplumda gerekli olmadığına karar vermiştir.[11] İHAM bu sonuca ulaşırken, Anayasa Mahkemesi de dahil olmak üzere, yerel hakimliklerin ve mahkemelerin internet erişimi sınırlandırılabilen belli bir tehlike arz eden veya yasadışı bir örgüte mensup bir tutuklu olarak değerlendirilip değerlendirilmediği veya neden böyle değerlendirilmesi gerektiğine ilişkin yeterli açıklamada bulunmadıklarını, mevcut davanın özel koşullarında, ihtilaf konusu tedbirin neden ceza infaz kurumunda güvenliğin ve düzenin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi meşru amaçları bakımından gerekli olduğunu, devlet otoriteleri ile uluslararası bir kuruluşun internet siteleri olması sebebiyle anılan üç internet sitesine erişiminden kaynaklanabilecek güvenlik risklerini ayrıntılı olarak incelemediklerini ve başvurucunun bu internet sitelerine yalnızca yetkili makamların kontrolü altında ve bu makamlarca belirlenen koşullar içerisinde erişebilecek olduğunu vurgulamıştır.[12]
Avukat olan bir başvurucunun mesleki gelişimi için eğitim ve iyileştirme programı kapsamında görülen internet sitelerine erişimiyle ilgili yapılan bu tespitler, söz konusu başvuruda tutuklu bir öğrencinin derslerine ve sınavlarına katılması için evleviyetle geçerli olmalıdır. Kaldı ki Anayasa Mahkemesi, bunu yapmadığı gibi, doğrudan cezaevindeki mahpusların eğitim hakkı ve bilgisayar hakkıyla ilgili İHAM tarafından verilmiş ihlal kararına da hiç değinmemiştir.
Nitekim Mehmet Reşit Arslan ve Orhan Bingöl v. Türkiye başvurusunda İHAM, cezaevinde kalan Anadolu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler ve Sakarya Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu Bilgisayar Programcılığı bölümlerinde okuyan/okumaya hak kazanan başvurucuların bilgisayar taleplerinin reddedilmesini eğitim hakkına aykırı bulmuştur.[13] İHAM, ulusal mahkemelerin güvenlikle ilgili risklere ilişkin ayrıntılı bir incelemede bulunmadıklarını ve bir yandan, mevcut davada söz konusu farklı menfaatleri dengelemekten ibaret olan görevlerini ve diğer yandan, idare tarafından her türlü kötüye kullanımı engelleme yükümlülüklerini yerine getirmedikleri ve başvurucuların eğitim hakkı ile kamu düzeninin gerekleri arasında adil bir denge kurmadıkları kanaatine varmıştır.[14]
Anayasa Mahkemesi’nin Mehmet Al kararında da bu dengeyi göz önüne almadığı görülmektedir. Her ne kadar ilgili kurumlar tarafından cezaevlerinde mahpus öğrenci sayısının giderek arttığı ve uygun koşulları yaratmanın çok zor olduğu söylenmişse de, o cezaevinde eğitimine devam etmek isteyen kaç mahpus olduğu, infaz kurumu içerisinde mahpusların derslerine girebilecekleri kaç oda/bilgisayar olduğu ve başvurucunun eğitimine devam etmesini sağlayacak koşulları yaratmak için yapılması gerekenlerin ne olduğu belirtilmemiştir. Yine aynı şekilde, başvurucunun COVID olan mahpusların ayrı bir şekilde karantinada tutulduğu, diğer koğuşlarda hasta olmadığı ve ayrıca halihazırda açık öğretim fakültelerinde okuyan hükümlü ve tutukluların sınavlarına herhangi bir sorun olmadan girebildikleri itirazını çürütecek bir argüman ileri sürülmemiştir.
Pandemi, virüsün her gün farklı isimlerle karşımıza çıkan varyantlarıyla uzun bir süre daha hayatımızın bir parçası olacak gibi gözükmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı, pandeminin devam ettiği/edeceği belirsiz bir süre boyunca, cezaevlerinde olan on binlerce mahpusun eğitim hakkından yararlanamamasına ve pandeminin, başka hiçbir koşul yerine getirilmeden, bir hakkın kullanımının engellenmesi için meşru bir ‘bahane’ olarak gösterilmesine zemin hazırlamaktadır. Anayasa Mahkemesi tarafından şimdiye kadar cezaevlerindeki mahpusların eğitim ve/veya internet hakkıyla ilgili verilen -az sayıda da olsa- kararların İHAM’dan ihlalle döndüğü düşünüldüğünde, Anayasa Mahkemesi’nin bu kararlardan dönüp hak odaklı bir yaklaşım benimsemesi gerekmektedir.
İnsan Hakları Hukukçusu
Av. Benan MOLU
* Mehmet Al başvurusu, 2021/6664, 06.10.2021.
[1] Kalda v. Estonya, 17429/10, 19.01.2016.
[2] Ramazan Demir v. Türkiye, 68550/17, 09.02.2021.
[3] Mehmet Al başvurusu, para. 47-51.
[4] Mehmet Al başvurusu, para. 48-49.
[5] Delfi AS v. Estonya [Büyük Daire], 64569/09, 16.06.2015, para. 133; Ahmet Yıldırım v. Türkiye, 3111/10, 18.12.2012, para. 48.
[6] Bkz. Kalda v. Estonya, para. 22-25.
[7] Mehmet Reşit Arslan ve Diğerleri başvurusu, 2013/583, 10.12.2014.
[8] https://ogrenimhakki.wordpress.com/2021/06/02/cisst-tutuklu-ogrencilerin-egitim-hakki-verilmiyor/ ve https://ogrenimhakki.wordpress.com/2020/12/11/koronavirus-pandemisinde-egitime-en-uzak-olanlar-yine-mahpus-ogrenciler/
[9] https://ogrenimhakki.wordpress.com/2020/12/25/egitim-hakki-ile-ilgili-her-10-basvurudan-7si-reddediliyor/
[10] Bkz. görme engelli öğrencinin eğitim hakkıyla ilgili Çam v. Türkiye, 51500/08, 23.02.2016, para. 66 ve 69.
[11] Ramazan Demir v. Türkiye, para. 47.
[12] Ramazan Demir v. Türkiye, para. 45-46.
[13] Mehmet Reşit Arslan ve Orhan Bingöl v. Türkiye, 47121/06, 18.06.2019. Benzer yönde bkz. bir mahpusun bir üniversiteye kaydolmak için gerekli bilgiye ulaşmak amacıyla yazdığı mektuba Eğitim Bakanı’nın ‘gerekli bilgilerin internet sitesinde olduğu’na dair bir cevap vermesi ve buna rağmen güvenlik gerekçesiyle internet sitesine erişimine izin verilmemesi nedeniyle verilen 10. madde ihlali kararı, Jankovskis v. Litvanya, 21575/08, 17.01.2017.
[14] Mehmet Reşit Arslan ve Orhan Bingöl v. Türkiye, para. 53-56.