Hukuk fakültesine girerken bazılarımızın hayalleri vardı. Kimisi para kazanmayı hayal ederdi, sanırım en şanslımız onlardı, çoğu amaçlarına ulaştı, iyi kazanan birer avukat oldu. Kimisi, karar verici olmak istiyordu çeşitli nedenlerle, ikinci iyi durumdakiler bu gruptu, zor ya da kolay sınavı geçebilenler hayallerine ulaştı. Bir de, hak arama mücadelesinin yanında olmak, ezilen kişi ve grupların yanında olmak için avukat olmak isteyenlerimiz vardı; en zorunu bu grup yaşadı, kimi tez vakitte hayallerinden vazgeçti, kimisi savrulup gitti, kimisi de hukukçu olarak hak aramanın ne denli zor olduğunu her gün yaşayarak hayatına devam ediyor…
Hukuk fakültesinde az hukuk çok kanun “öğretiliyor” çoğunlukla, hukuk eğitimi yerine kanun öğretimi alıyorsunuz. Dava açma, temyiz, itiraz süreleri ile usul hükümleri içinde kaybolurken, bazen bütün bu işleri neden yaptığınızı unutuyorsunuz. Öğrencilikten başlayarak hukuk sisteminin içinde attığınız her adımla, hak arama amacından uzaklaşıyor, hiç de istemediğiniz halde hukuk teknisyenliği yapmaya başlıyorsunuz.
Üstelik, bu gidişe kendinizi kaptırır ve ne yapmak istediğinizi gerçekten unutursanız; kendinizi sistemin içinde hak arıyormuş gibi yaparken yakalayı- veriyorsunuz. Hukuk eğitimi, size kalıplar içinde hareket etmeyi, hangi koşullarda hangi davayı açacağınızı, hangi sürede hangi işlemi yapacağınızı öğretiyor. Bütün bu yasal düzenlemeler ve başvuru yolları, dipsiz kuyunun içine çekiyor sizi ve adına “hak arama” denilen meşru yöntemlerin yerine hukuki kalıpları koymaya başlıyorsunuz usul usul…
Hukuk teknisyenliğine kaptırıp giderseniz eğer; evli bir kadından çocuk sahibi olan bir babaya “babalık davası açma hakkın yok” deyiveriyorsunuz. Bu işe sizin için farketmeden kaybedilecek dava statüsüne kavuşuyor. Çocuğun gerçek babasını bilme hakkını, babanın çocuğu ile babalık ilişkisi kurma hakkını yok sayıyorsunuz; çünkü kanun öyle diyor….
Belki bir gün müvekkiliniz süresi içinde başvuru yapmadığı için bir hakkını kaybediyor; kaybedilen hakkı, o insanın hayatındaki etkisini düşünmeksizin “süresinde yapsaydın” diye düşünürken buluyorsunuz kendini… Karşınızdaki insan isyan ettiğinde anlamakta güçlük çekme aşamasına gel- diyseniz hele, hak arama hayallerinizi teknik “hukukçuluk” içinde kaybettiğinizi itiraf etme vaktidir.
Her şeye rağmen, kanunun çizdiği sınırlar yerine meşru hak arama yöntemlerini kullanan müvekkilleriniz varsa hak arama kavramını kolay kaybetmezsiniz. Çünkü bu insanlar, direnmeyi seçerken kanundan çok adaletle ilgilenirler. İçinizi “müvekkillerim ceza alabilir” korkusu kaplasa da, meşru yöntemlerden vazgeçmeyerek direnen müvekkilleriniz sizin de kanunların teknik sınırlarının ötesinde düşünmenize, savunmalarınızı meşruluk, hak, adalet kavramları ile yapabilmenize olanak tanır.
Üzerindeki türlü çeşitli soruşturma baskılarına rağmen, bildiğini yazmakta ısrar eden müvekkiliniz varsa, düşünce ve ifade özgürlüğünü unutamazsınız… Haklarını elde etmek için grev yapan işçi müvekkilleriniz, ulusal mevzuatın sınırları ne olursa olsun hak mücadelesi için hukukçuluk yapmak zorunda bırakır sizi… Laik eğitim için direnen veliler, sizin 4+4+4 mevzuatına rağmen eğitim hakkının yanında olmanızı sağlar… Gezi Parkında isyan eden müvekkilleriniz o kadar meşru bir direniş içindedir ki, sadece 2911 sınırında ya da isnat edilen suçun teknik sınırları içinde düşünemezsiniz; o insanlar sizi “hak arama” mücadelesinin içinde tutar.
Hukuk fakültesi sizi kalıplar içine sokar. Kanun öğretir, başvuru yollarını ve sürelerini sıralar, başka bir yol yokmuş gibi yürürlükteki mevzuatın sınırları içine hapseder. Üstelik bir de afili unvanlar verir mezunlarına; herkesin kendine göre anlamlar yüklediği savcı, hakim, avukat unvanları kaybedecek çok şeyi olduğunu düşündürür insanlara. Oysa olan çok basittir; hukuk fakülteleri öğrencilerini “ehlileştirir”; düşünme yöntemini bile yürürlükteki mevzuatın, ülkedeki muktedirlerin belirlediği sınırların belirlediği “hukukçu”lar yaratır. Meşru hak arama mücadelelerinin yerine kanunların saptadığı başvuru yolları ile sürelerini koyar.
Hukuk fakültesi çok beceriklidir; usul usul ehlileştirir insanı. Usul hükümleri içinde kaybeder. Mevzuatın kölesi haline getirir. Hak arama denilen şeyin ne olduğunu unutturur. Mevzuatın belirlediği sürelerde, belirlenen davaları açma ekseninde düşünmeye sevk eder.
Güzel olan, halkın verdiği hak arama mücadelesidir… İnsanlar haklarını alabilmek için direnirken, meşruluklarını mevzuattan değil hakkın özünden alırlar. Bu arada hukuk fakültesinin ehlileştirdiği hukukçulara varlıklarının asıl amacını hatırlatırlar.
Sosyal Hukuk Yazı Kurulu