Buyrun, sizi de şöyle alalım. Ata sporumuz olan kendimizi kandırma konusunda elimizde çok güzel bir olay, hatta olaylar silsilesi var. Her ne kadar hukukçu olsam da ve bu konuya hukuki açıdan bakmam gerekse de; kusura bakmayın, en azından bu konuda Erdoğan Teziç’in deyişi ile “muhafazakar hukukçuluk” yapamayacağım.
Yılın 2016 olmasına rağmen, her nasılsa, hala bir kadının hayatına ne kadar müdahale edebileceğimizi tartışmaktayız – tabii ki özgürlükçü anlamda değil. Elbette olayın çok yönü var; Fransa’daki burka yasağı da, Polonya’daki kürtaj yasağı da madalyonun diğer tarafı. Bahsetmek istediğim yüzü için ise hangi örneği versem, bir yanı eksik kalacaktır. Yine de bir yerden başlamak lazım.
İstanbul’da şort giyen bir kadına tekme atan sanık; “Bunların kafasını koparmak lazım, ezmek lazım, bunlar otobüsü cünüp ettiler” dedi, olayın İslam hukuku kuralları içinde gerçekleştiğini de ekledi. Laik, sosyal, hukuk devleti başbakanı Binali Yıldırım ise “Mırıldanın” demeyi uygun buldu. Herşeye alışmamış olsak, buna tepki göstermemiz gerekirdi değil mi? Göstermedik. Tabii ki konuyu sahiplenen, bunu bir mesele olarak gören insanlar (çoğunlukla kadınlar) sokağa çıktılar. Ancak acı gerçek belki de şuydu; haklarımıza doğrudan saldırıyı bile artık sadece nefes almamıza izin verilen alanlarda yapabiliyoruz. Bu yakın-uzak tarihimizdeki tek olay mıydı da habersiz yakalandık? Başkent belediye başkanı “Anası tecavüze uğruyorsa çocuk neden ölsün? Anası ölsün” derken de sustuk. Milletvekili “Türk kadını evinin süsüdür” dediğinde de, iktidar partisinin ileri gelen üyelerinden biri “Örtüsüz kadın perdesiz eve benzer. Perdesiz ev ya satılıktır ya da kiralıktır” dediğinde de. Başbakan iken “Ben zaten kadın erkek eşitliğine inanmıyorum” sözü, cumhurbaşkanı olunca “Kadınla erkeği eşit duruma getirmek fıtrata terstir. Dinimiz kadına bir makam vermiş: Annelik makamı.” oldu. Biz de Bülent Arınç’ın dediği gibi “Bir hanım olarak sus” lafına uyduk, sustuk. Vatandaş olarak en temel haklarımızdan biri olan yargı yoluna başvurduk, her nasılsa o da nal topladı. Anıt Sayaç[1] 153’e vurdu, geçen yılki 291 ölümden hiçbirinin hesabını hakkıyla sormadık.
Herkesin içinde kahkaha atma, şort giyme, doğum kontrolü kullanma, hamile iken ortalıkta gezme, tek kariyerin annelik olmalı, eşitliğin fıtrata ters, bekar gezme, kocan hiddetlendiğinde peki demesini bil, itaat et. “Devlet baba” denmesine şaşmamalı, emin olun, biz büyümedikçe o da öyle kalacak.
Sadece biz kadınlar mı? Devlet baba herkesin babası. Bir kere rastlanan bir olay Ensar Vakfı’nı karalamaya gerekçe olamaz mesela (Sema Ramazanoğlu). Çocuk evliliklerinin çoğu da masumane (Ayşenur İslam). Ayrıca, eşcinsellik de bir hastalıktır ve tedavi edilmesi gerekir (Aliye Kavaf). Bu üç kadının ortak noktası; dönemlerinin Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanları olmaları. Mesele hala mı salt hukuki?
Peki bu ülkede hiç mi iyi bir şey olmuyor? Olmuyor, oldururken de yüzümüze gözümüze bulaştırıyoruz. Onur Yürüyüşü’ne çağrı yaparken “Merak etmeyin insanlar sizi eşcinsel sanmaz” diyoruz. Özgecan Arslan cinayetinde Özgecan’ın “Erken saatte eve dönmekte olduğu”nun altını çiziyoruz, yakılarak öldürülen trans seks işçisi Hande Kader olunca sesimiz çıkmıyor. Kadını, çocukları korumak adına kimyasal hadım cezası öngörüp; sorunun şiddet temelli olduğ gerçeğini göz ardı ediyoruz. Kadına şiddeti değil, boşanmanın engellenmesini tartışıyoruz.
Yazının en başındaki muhafazakar hukukçuluğa dönelim. Erdoğan hoca “Her hukukçunun nihayetinde kanuna bağlı iş yapacağını, bu sebeple de muhafazakar olacağını” savunur. Sorun da tam burada, biz hukukçular konuyu sadece “kanunda yazan” boyutuyla anlayıp yorumluyoruz. Hukukun asıl görevini, adaleti sağlamayı göz önünde tutmuyoruz. Bunun üstüne bir de, devletin kadın haklarına karşı tutumuna göğüs geriyoruz.
Artık şunu kabullenmemiz gerekir. Mücadelemiz hukuki olduğu kadar da politik. Hem kadının insan haklarına karşı olan açıklamalarla, hem de kadına karşı uygulanan her türlü şiddette kılını kıpırdatmayan devlet; hem hukuki hem de politik olarak sorumludur. Ülkedeki sistematik kadına karşı şiddet olaylarının korsan taksi sorunu kadar ehemmiyeti olmayan yerde, hakkımızı aramak için sadece mahkeme kapılarında beklememiz beyhude bir çaba olacaktır. Zira eril sistemin baskısı sadece mahkemede değil, artık sokakta, otobüste, minibüste, evdedir; aslında asıl doğma yeri, asıl tepki gösterilme yeri de buralardır.
Neden mi? Çünkü bu bizim hakkımız. Çünkü direnme hakkı meşrudur. Çünkü devlet, aslında bizim toplum içerisinde yaptığımız bir sözleşmenin elle tutulmayan, gözle görülmeyen bürokratik yapısıdır. Çünkü haklarımızı kullanırken, kişiliğimizi gerçekleştirirken, kendimizi ifade ederken kimseden izin almak zorunda değiliz. Çünkü devlet, bu haklarımızın kullanabilmemiz için hem negatif, hem de pozitif tedbirler almak zorundadır.
Nasıl mı? Konuşarak, anlatarak, gerekirse bağırarak. Çevremizdeki kadınlara haklarını, erkeklere sorumluluklarını anlatarak; hem de mırıldanmadan. Birinin kızı, birinin karısı, birinin bacısı değil; kendimiz olduğumuzu anlatarak. Sadece anlatmak da yetmez, destek olarak. Zorla evlendirilmeye çalışılan birine, evinde şiddet gören birine, iş yerinde tacize uğrayan birine, otobüste darp edilen birine. Suçu onda aramayarak, önce “Peki senin yaptıklarını yanlış anlamış olabilir mi, ona bu cesareti verecek bir şey yapmadığına emin misin” diye sormayarak.
İçime dert olan başka bir noktayı daha paylaşmam gerek. Kadın hakları konusunda çalışan bir çok güzel insan, yaşadığımızın eril şiddet mi, devlet şiddeti mi olduğu konusunda, mücadeleyi sekteye uğratacak derecede kavga halindeler. Üzgünüm sevgili arkadaşlar, bu konuları tartışma lüksümüz yok. Çocuklar sistematik olarak tecavüze uğrarken, her 3 evlilikten biri çocuk evliliği iken, anıt sayaç hergün artarken, devlet bize erkeklerin bize uygun gördüğü düzeni kabullenmemiz gerektiğini söylerken, buna karşı çıktığımızda bizi cezalandırırken; teorik tartışmalarımız mücadelemizden çalıyor. Bırakın o “bayan” o şekil feminist olsun, şu “bayan” şu şekil feminist olsun.
Yeter ki kirpiğimiz daha fazla yere düşmesin.
[1] Anıt Sayaç’, Türkiye’de kadına yönelik şiddetten ölen kadınların anısını yaşatmak için internet üzerinden kurulmuş bir anıt ve her gün güncellenen bir sayaçtır. http://www.anitsayac.com/