Nefret suçları ülkemizde özellikle Hrant Dink cinayetinden sonra tartışılmaya başlanmış bir konudur. Görünen odur ki tartışılmaya da devam edecektir. Özellikle geçtiğimiz günlerde kamuoyunu meşgul eden bir konu, nefret suçlarının tekrar tartışılmaya başlanmasına vesile olmuştur.
Çoğumuzun malumu olduğu üzere Abdullah Çakıroğlu, Ayşegül Terzi isminde bir kadına şort giydiği gerekçesiyle tekme atmıştı. Çakıroğlu “Vücutta açık gördüğüm yerlere tekme atarım. Giyimini beğenmediklerimi döverim. Devlet bunlara ceza vermiyor. Devlet bunları cezalandırmalı” ve “Her şey İslam hukukuna göre oldu” diyerek aslında kendine göre ‘dinsel’ ancak aslında ayrımcı bir saikle suçu işlediğini ortaya koymuştur. Elbette yargısal makamlar ilk önce bu suçun adi bir suç olduğu gerekçesiyle Çakıroğlu’nu serbest bıraktı. Ancak daha sonra kamuoyu tepkisi ile Çakıroğlu, halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçu işlediği ileri sürülerek tutuklandı. Halbuki halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçundan bahsedilebilmesi için ortada TCK m. 216 kapsamında değerlendirilebilecek bir ifadenin bulunması gerekmektedir. Dolayısıyla Çakıroğlu’nun sonraki açıklamalarından bağımsız olarak düşünüldüğünde bir kişinin tekmelenmesi bu suçu değil, kasten yaralama suçunu oluşturacaktır. Peki olan neydi, olması gereken neydi?
Olan, yargısal makamların kamuoyu tepkisi karşısında Çakıroğlu’nu tutuklayabilmek için suç vasfını kılıfına uydurmasıydı! Olması gereken ise bu suçun sıradan bir kasten yaralama olmadığının tespit edilerek, ortada bir nefret suçu olduğunun tespit edilmesiydi. Olanla olması gereken arasındaki farklılıktan ise yargısal makamları sorumlu tutmak mümkün değil. Zira Türkiye’de iddia edildiğinin aksine nefret suçu düzenlemesi bulunmamaktadır.
Nefret Suçu Kavramı
Nefret suçu, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın tanımıyla “Kişinin, malın veya hedefin, ırk, milli veya etnik köken, dil, renk, din, cinsiyet, yaş, zihinsel veya fiziksel engellilik, cinsel yönelim veya diğer benzer faktörler bakımından ortak özellik gösteren bir gruba bağlantısı, bağlılığı, aidiyeti, desteği veya üyeliği olması veya olduğunun zannedilmesi sebebiyle, kişilere ve mallara karşı işlenenler dahil herhangi bir suçun hedefi olarak seçildiği suçlardır”[1]. Farklı tanımlar da olmakla birlikte nefret suçunun iki temel unsuru olduğu konusunda adeta bir görüş birliği vardır. Bunlardan birincisi nefret suçu teşkil edecek fiilin kanunda suç olarak tanımlanması gerekliliğidir. Bir diğer ifadeyle nefret suçunun kökeninde kasten öldürme, kasten yaralama gibi temel bir suç bulunmalıdır. Nefret suçunun ikinci unsuru ise suçun, hedef olarak seçilen kişi veya eşyanın belli bir gruba aidiyetinden veya bu grupla olan ilişkisinden kaynaklanan önyargı saikinin veya nefretin etkisi ile işlenmiş olmasıdır. Türkiye’deki sınırsız örnek arasından Hrant Dink’in siyasi görüşleri ve Ermeni olması nedeniyle öldürülmesi, Ayşegül Terzi’nin giyimi nedeniyle dinsel ve cinsiyetçi bazı saiklerle tekmelenmesi nefret suçuna örnek olarak verilebilir.
Türk Hukukunda Nefret Suçu
Yukarıda da belirttiğim gibi Türk hukukunda nefret suçlarına ilişkin özel bir düzenleme bulunmamaktadır. “Demokratikleşme Paketi” adı altında 6529 sayılı Temel Hak ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 13 Mart 2014 tarihinde yürürlüğe girmesi ile nefret suçlarına ilişkin olduğu ileri sürülen ilk düzenleme mevzuatımıza girmiştir. İlgili Kanunun 15. maddesi[2] ile ayrımcılık suçu değiştirilerek nefret ve ayrımcılık suçu haline getirilmiştir. Halbuki bu değişiklik nefret suçlarının kanunlaştırılması bakımından hatalıdır. Kanunu nefret suçları özelinde hatalı kılan nokta, nefret suçu olarak ayrımcılık suçunun değiştirilmesidir. Yukarıda da belirtildiği üzere nefret suçlarının altında temel bir suç bulunmalıdır. Yani önyargı saiki olmasa dahi gerçekleştirilen fiilin suç teşkil etmesi gerekmektedir. Ancak ayrımcılık suçu kapsamında öngörülen hareketler, önyargı saiki olmaksızın tek başlarına suç teşkil etmemektedir. Ayrımcılık suçunun temelinde nefret motifinin aranması, suçun uygulama alanını daraltmıştır. Zira suç, düzenlemenin eski halinde nefret dışı motiflerle de işlenebilirken, değişiklik sonucunda yalnızca nefret saikinin etkisi ile işlenebilecektir. Dolayısıyla bu değişiklikle nefret suçu düzenlenememiş, sadece zaten uygulanması oldukça kısıtlı olan ayrımcılık suçu daraltılmıştır[3]. Ortaya çıkan durumu şu şekilde somutlaştırmak uygun olacaktır: Bir kişiyi şort giydiği gerekçesiyle yaralamak veya öldürmek nefret suçu teşkil etmeyecek, ancak bir kişiden kadın olduğu gerekçesiyle nefret ederek olağan ekonomik etkinlikte bulunmasını engellemek, ayrımcılık değil, “nefret suçu” teşkil edecektir. Halbuki bu durum nefret suçlarının doğası ile bağdaşmamaktadır.
Nefret suçlarıyla mücadele edilmesinin toplumsal düzen bakımından oldukça büyük önemi vardır. Öncelikle nefret suçları, diğer suçlara nazaran fiziksel ve psikolojik olarak daha ciddi zararlara yol açabilmektedir. Ayrıca nefret suçlarından kaynaklanan mağduriyet, yalnızca saldırıya uğrayan kişi tarafından değil, o kişiyle aynı veya benzer özelliği taşıyan gruplar tarafından da yaşanmaktadır. Dolayısıyla nefret suçları nedeniyle yaşanan mağduriyet daha geniş kesimleri etkilemektedir. Örneğin bir kadının şort giydiği gerekçesiyle tekmelenmesindeki cinsiyetçi tutum nedeniyle, mağduriyetin bütün kadınlar tarafından yaşanmasına yol açılmaktadır.
Nefret suçlarıyla hukuksal düzlemde mücadele edilmesi aynı zamanda sosyal bir mesajı da içermektedir. Gerçekten de nefret suçu düzenlemeleriyle topluma, önyargı saikine dayalı suçların kınandığı yönünde bir mesaj verilecektir. Ayrıca nefret suçlarına ilişkin düzenlemelerle, hedef haline getirilen koruma gruplarının, hukuken tanındığı ve sosyal yaşam içinde meşru bir yerleri oldukları tasdik edilecektir[4]. Nefret suçlarının cezalandırılmasıyla sosyal grupların varlığı ve bu gruplara mensup olan kişilerin tercih ve yaşam tarzları da korunmaktadır. Kişilerin mensubu oldukları grup nedeniyle hedef haline getirilmeleri, onların korunması gereksinimini doğuracaktır. Bahsi geçen gereksinim karşılanamadığı takdirde kişiler, dışlanmış ve toplumun geri kalanıyla eşit olmadıklarını hissedeceklerdir. Yine nefret suçlarının daha ağır şekilde cezalandırılmasıyla, kefaret ödetme argümanı aracılığıyla, caydırıcılık da pekiştirilecektir.
SONUÇ
Türkiye’de nefret suçlarına ilişkin özel bir düzenleme olmaması ise sosyal grupları etkilemekte, nefretin bir anlamda meşru görülmesine yol açmaktadır. Nitekim Terzioğlu’nun başına gelenlerden sonra yaşananların doğru olduğu yönünde yorumlar yapılması, Bursa’da bir yolcunun metroda “Şortlu kadının başına gelenleri biliyorsunuz, hala konuşuyorsunuz, kes lan sesini” şeklinde tehdit edilmesi gibi olayların yaşanması aslında nefret suçlarıyla mücadele edilmemesinin yansımalarıdır.
Elbette söz konusu mücadele sadece hukuksal zeminde gerçekleştirilemeyecektir. Özellikle siyasilerin de nefret suçlarıyla mücadelede aktif rol oynaması ve hoşgörüyü ön plana çıkartmaları gerekmektedir. Ancak Türkiye’nin siyasi ikliminde bunun oldukça zor olduğunu da belirtmekte fayda var. Nitekim Türk Ceza Kanunu madde 122’nin değişikliği sırasında nefret suçları bakımından en yoğun şekilde mağdur edilen “etnik köken, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği” koruma grupları arasında muhalif görüşlere karşın bilinçli olarak sayılmamıştır[5]. Yine Terzioğlu’nun başına gelen olayla ilgili Başbakan Binali Yıldırım ise “Hoşuna gitmeyebilir, mırıldanırsın” şeklinde bir açıklama yapmıştır. Bu açıklamanın ise kadın haklarının korunması ve kadınlara karşı işlenen nefret suçlarına karşı yeterli bir açıklama teşkil etmediği izahtan varestedir.
Görüldüğü üzere Türkiye, nefret suçlarıyla imtihanında açık bir şekilde sınıfta kalmıştır. Her geçen gün işlenen nefret suçları karşısında yargının pasif tutumu yanında, mevzuattan kaynaklanan çaresizliği[6], siyasilerin nefret suçu karşısında etkili ve pozitif bir tutum sergilememesi konunun giderek daha da kötü bir hale gitmesine yol açmaktadır.
Bugün (dün olduğu gibi) toplumda başkalarının sosyal karakteristik özelliklerine ve yaşam tarzlarına yönelik bir müdahale ve tahammül edilemezlik var. Hukuk sistemimiz buna karşı bir şey yapamamaktadır. Ancak söz konusu yetersizliğin vurgulanmasından evvel hukukun ve siyasilerin azınlıkların haklarını koruma kaygısı bulunup bulunmadığı sorusu akla gelmelidir. Bugüne kadar bu nevi bir kaygının bulunmadığı, aslında sayısız nefret suçuna karşı bir şey yapılmamasıyla ortaya konulmuştur. Ancak Terzioğlu olayıyla daha etkili bir şekilde ortaya çıkan toplumsal tepki, umarım nefret suçlarına yönelik yeni bir tutumun takınılmasında harekete geçirici bir güç olur.
Aras Türay*
* İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Anabilim Dalı Araştırma Görevlisi
[1] OSCE – ODIHR; Combating Hate Crimes In The OSCE Region: An Overview of Statistics, Legislation, and National Initiatives, Polonya 2005, s. 12. Burada iki aşamalı bir tanım yapılmasına karşın çeviride bu tanım düz bir cümle haline getirilmiştir.
[2] MADDE 15 – 5237 sayılı Kanunun 122 nci maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Nefret ve ayırımcılık
MADDE 122 – (1) Dil, ırk, milliyet, renk, cinsiyet, engellilik, siyasi düşünce, felsefi inanç, din veya mezhep farklılığından kaynaklanan nefret nedeniyle;
- a) Bir kişiye kamuya arz edilmiş olan bir taşınır veya taşınmaz malın satılmasını, devrini veya kiraya verilmesini,
- b) Bir kişinin kamuya arz edilmiş belli bir hizmetten yararlanmasını,
- c) Bir kişinin işe alınmasını,
- d) Bir kişinin olağan bir ekonomik etkinlikte bulunmasını,
engelleyen kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
[3] Bu konuyla ilgili daha ayrıntılı bilgi için bkz. TÜRAY, Aras; “Nefret Suçları ve Türk Hukukundaki Güncel Gelişmeler”, Ceza Hukuku Dergisi, Yıl: 9, Sayı: 26, Aralık 2014, Seçkin Yayıncılık, Ankara 2014, s. 77 – 95.
[4] GERSTENFELD, Phyllis B.; Hate Crimes: Causes, Controls, and Controversies, 2. Baskı, Amerika Birleşik Devletleri 2003, s. 26.
[5] Bkz. Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul Tutanağı; 24. Dönem, 4. Yasama Yılı, 71. Birleşim, 01/03/2014, s. 177 vd. Tutanağa ulaşmak için bkz. https://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/tutanak_g_sd.birlesim_baslangic?P4=22107&P5=H&PAGE1=177&PAGE2=190 (son erişim 22/09/2016). Ayrıca Komisyon görüşmelerinde de bu yönde muhalefet şerhi düşülmüştür. Bkz. https://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem24/yil01/ss559.pdf (son erişim 22/09/2016).
[6] Gerçekten de yargıçlar kararlarıyla konuşur. Lakin Türk hukukunda nefret suçuna ilişkin özel bir düzenleme olmaması yargı mensuplarının da nefret suçuna karşı adeta tepkisiz kalmasına yol açmaktadır. Nitekim Yargıtay 18. Ceza Dairesi’nin bir kararındaki muhalefet görüşünde “Türk Ceza Yasasında nefret saiki ile işlenen suçlar için cezayı artıran bir genel hüküm bulunmamaktadır. Türk Ceza Kanununun 122. maddesine nefret ibaresi eklenerek bu konuya yasa koyucumuz duyarlılık göstermiş ancak gerçek anlamda nefret suçlarına yönelik bir düzenleme yapılmamıştır” şeklindeki açıklamayla Türk hukukunda nefret suçlarının düzenlenmemiş olduğu yargı kanadınca da açıkça ifade edilmiştir. Bkz. Yargıtay 18. CD., E. 2015/997, K. 2015/580, Tarih: 27/04/2015.