17.01.2023
Özgür,
Ben azıcık “damardan” gireceğim. Yani sabah saat neredeyse 10 oldu ve ben yürümedim daha. Sabah kalkar kalkmaz 21.12.2022 tarihli mektubunu tekrar okudum, üstüne Hakan’ın ısrarı ile 16.01.2023 günlü Birgün’de yayımlanan “Yalnızlaşma”sını okudum –inan dün gazete dahi okuyamadım bir görüş, bir görüş sorma gitsin- ve yerimde duramaz oldum. Gözünde, yerinde duramaz hale gelmiş bir Can’ı canlandır. Tam olarak durumum odur.
Ya Toraman, binbir mevzuyu konuşuruz, konuşalım, konuşmalıyım ve konuşacağız tabii ama kimi zaman insanın arkadaşının –belki de hiç önemsemeden- söylediği bir söze ihtiyacı oluyor.
Kimi zaman kitabın orta yerinden konuşmak, hayatımızı meylettirdiğimiz kelamı “diriltmek” zorunlu oluyor ama belki daha da önemlisi insana iyi geliyor.
Mesele 11. Tez ismi ile maruf kelamdadır; “filozoflar dünyayı anlamaya çalıştı, aslolan onu değiştirmektir”. Şimdi diyeceksin ki “Yahu arkadaşım, benim yazdıklarım seni heyecanlandırdı onu anladık da laf yine 🙂 nasıl buraya gelebildi oğlum” diyeceksin, hemen söyleyeyim.
1961 Anayasasındaki hükümlerden, 12 Mart gerilemesinden, 12 Eylül mahsulü de diyebileceğimiz 1982 Anayasasındaki düzenlemelerden, bu maddelerin kısa ama mahir “karşılaştırmalı” sonuçlarından söz ediyorsun. Ve arada bir bilgi veriyor, bir “hususa temas ediyor” ve geçiyorsun. Geçerken şunu diyorsun:
“1982 Anayasasının verdiği zarara bakalım şimdi; 55. madde diyor ki ‘Devlet çalışanların yaptıkları işe uygun adaletli bir ücret elde etmeleri ve diğer sosyal yardımlardan yararlanmaları için gerekli tedbirleri alır’. 2001 yılında asgari ücrete dair yapılan değişiklikten sonra ‘Asgari ücretin tespitinde, çalışanların geçim şartları ile ülkenin ekonomik durumu da göz önünde bulundurulur’ diyor”.
Özgür,
Ben bunu unutmuşum. Tümü ile aklımdan çıkmış. Düşünsene bu sene daha önce hiç olmayan iki “şey” ile açıklanan asgari ücretin belirlenmesine ilişkin 2001 yılında önemli, eksiği ve yanlışı ile çok önemli bir anayasa değişikliği olmuş… Ve Sosyal Haklar Derneği emekçileri dahi bu çok önemli bilgiyi unutmuş, ne yaptılarsa, ne yapamadılarsa akıllarının bir kenarında bu bilgi bulunmaksızın yapmışlar veya yapamamışlar. Buraya döneceğim.
Bu sene Cumhurbaşkanı ve Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan daha önce örneği görülmediği üzere asgari ücret tespit komisyonu toplantıları neticesinde belirlenen asgari ücreti, sağında Bakanı solunda ise sermaye temsilcisi varken açıkladı. Bu birinci ilk idi. Çok kritik bir seçime giderken bizzat Cumhurbaşkanı, bizzat Erdoğan, kendisi, şahsı müjdeyi! vermeyi zorunlu ve veya yararlı gördü.
İkinci ilk ise Komisyonda emeğin temsilcisi konumunda olan Türk-İş’in, oransal olarak çok ciddi sayılabilecek artışı yetersiz görmesi, daha doğrusu kabul edilemez yetersizlikte görerek masayı terk etmesiydi. Yahu ne olacak masayı terk etse, deme sakın. Bugünün Türkiye’sinde bu dahi önemlidir. Cesaret demeyelim tabii ama bu dahi bir cüret meselesidir. Bir de memlekete o halde ki Türk-İş’in mevcut yönetimi bile masayı terk etmeye mecbur kalıyor…
Şimdi de döneceğiz dediğimiz yere gelelim. Tüm bu “hadise” hatta “temsil” gözümüzün önünde cereyan ediyor ve biz buradaki çok kritik bir anayasal gelişmeyi akıldan çıkararak kelimenin tam ve tüm anlamları ile mevzuyu izliyoruz.
Belli bir tarihsel sürecin, ulusal ve/veya uluslararası mücadelelerin sonucunda işçi sınıfımız lehine bir anayasal gelişme oluyor. Biz, kimseye haksızlık etmek istemem, ama neredeyse bir bütün olarak “biz”, bu gelişmeyi ucu yakalanıp hiç bırakmadan devamının getirileceği bir ip, davamızın ileriye taşınması için de bir vesile, üstünde güçlü konuşacağımız bir zemin olarak kabul edip toplumsal politik ve nihayetinde hukuk mücadelemizi bu yaklaşım üzerine bina etmemişiz.
“Büyük” ve “genel” laf, hadi çekinmeden söyleyeyim, siyasetin “yüksek” ama “konforlu” hali kafi gelmiş.
Şimdilik burada durayım, ama sıraladığında başlıklar bile “hazırlık” için yeterlidir. Malum ücret ile ilgili açtığın bahsi çok önemsiyorum. Adını andığın kitapları da tez vakitte getiriver de birlikte okuyalım.
Yanaklarından nazikçe öperim.
Baki ilk selam.
Ş. Can Atalay
Dışarıdan İçeriye Üçüncü Mektup: Kimlerle Neyin Mücadelesini Verebiliriz?