Pek çok eğitimci ve akademisyen hakkında açılan idari ve cezai soruşturmaları, OHAL ve OHAL öncesi durumu, Eğitim-Sen’li eğitimci ve akademisyenlerin maruz bırakıldığı süreci, Proje Okul Uygulamasını bizler için Av. İlkay Bahçetepe değerlendirdi.
15 Temmuz darbe girişimi öncesi açılan idari ve cezai soruşturmalar hangi kapsamda açılmıştı? Süreç akademisyenler ve öğretmenler için nasıl devam ediyor?
Geçtiğimiz yıl içerisinde akademisyenler ile ilgili en geniş kapsamlı soruşturma bu suça ortak olmayacağız başlıklı bildiriye imza atan akademisyenler hakkında açılan disiplin ve ceza soruşturmalarıydı. 2212 imzacısı olan bildiri ile ilgili bazı üniversiteler kınama, uyarma gibi disiplin cezaları verirken bazı üniversitelerde açılan disiplin soruşturmalarında hala bir karar verilmedi. Bazı vakıf üniversiteleri bu gerekçeyle imzacı akademisyenlerin görevine son verdi. Bazı üniversitelerde imzacı akademisyenler OHAL KHK’ları ile kamu görevinden çıkarıldılar.
İmzacı akademisyenler hakkında İstanbul Cumhuriyet Savcılığı tarafından TMK 7/2 kapsamında başlatılan soruşturma ise halen devam ediyor. Bildirinin imzalanmasının ardından yaşanan hak ihlalleri ile ilgili basın açıklaması yapan 4 imzacı hakkında tutuklama kararı verilmiş ve TMK 7/2 kapsamında dava açılmıştı. Bu davanın ilk duruşmasında isnat edilen suçun vasıf ve mahiyetinin değişerek, TCK madde 301 kapsamında olduğu gerekçesi ile durma kararı verildi. Adalet Bakanlığı’ndan soruşturma izni alındı ve dosya Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderildi. Bu celsede imzacıların tahliyesine de karar verildi. Bu dava devam ediyor.
Öğretmenlere açılan soruşturmalarda ise en sık karşılaştığımız iddialar öğretmenlerin derste öğrencilere siyasi konularda açıklamalar yaptıkları, sosyal medya paylaşımları ve buradaki eleştirileri nedeniyle Cumhurbaşkanına, Başbakana hakaret ettikleri iddiası oldu. Ayrıca sendikal faaliyetler nedeniyle eğitim hakkını engelledikleri, mazeretsiz göreve gelmedikleri iddialarıydı. Bunun yanı sıra Berkin Elvan’ın ölümü nedeniyle çocuklar ölmesin, sorumlular yargılansın kokartı takan Eğitim-sen üyelerine disiplin cezası verildiği gibi, 10 Ekim Katliamı nedeniyle okulda sendikanın kararı doğrultusunda anma yapan üyelerimize de disiplin cezaları verildi. 15 Temmuz öncesi Başbakanlık Milli Güvenliği Tehdit Eden Örgüt ve Yapılarla İrtibatlı Kamu Çalışanları Hakkındaki 2016/4 sayılı Genelgesindeki “legal görünüm altında illegal faaliyet yürüten yapılarla mücadelesi” ifadesi de sendikalara yönelik baskı ve soruşturmaların maların habercisiydi. Bu şekilde sendikalar kapatılamasa da üyelere yönelik soruşturmalarla faaliyetleri engellenmek isteniyor.
15 Temmuz darbe girişimi sonrası çıkarılan KHK’ların bu sürece etkisi sizce nasıl oldu?
15 Temmuz sonrası çıkarılan KHK’lar Eğitim-Sen’li öğretmenler üzerindeki baskıyı arttırdı. İdareler de bu KHK’ları gerekçe göstererek muhalif, Eğitim-Sen’li öğretmenlere yönelik keyfi işlemler tesis etmeye devam ettiler. Açığa alma işlemlerinde hiçbir gerekçeye yer verilmediği gibi sendika üyelerinin işlem gerekçesini soran başvuruları da KHK’lar gerekçe gösterilerek reddedildi.
Ancak toplu yapılan işlemlerde, basından öğrenildiği kadarıyla, Bank Asya’da hesabı olduğu, Bylock kullandığı iddiası ile savunma hakkı tanınmaksızın açığa alınan ya da ihraç edilen Eğitim-Sen üyeleri oldu. Yine 2010 KPSS ile memur kadrolarına ataması yapılan sendika üyelerinden de açığa alınanlar oldu. Dolayısıyla somut, hukuka uygun ve bu işlemleri yapmaya yeterli bir gerekçe olmadan açığa alma ya da ihraç işlemleri tesis edildi.
29 Aralık 2015 tarihli iş bırakma eylemine katılan binlerce Eğitim-Sen üyesi OHAL ve bu kapsamda çıkarılan KHK’larla ilgisiz biçimde ama bu kararlar ilgili tutularak, darbe teşebbüsünden neredeyse 7 ay önce gerçekleştirilen bir sendikal etkinliğe katıldıkları için açığa alındı. Yine 29 Aralık 2015’deki iş bırakma eylemi ile ilgili çoğunluğu Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde görev yapan yani belli bölgelerde görev yapanlar açığa alındı. 9.843’ü Eğitim Sen üyesi olan 11.301 eğitim çalışanını açığa alan Bakan onayının iptali için Eğitim-Sen’in açtığı dava devam ediyor. Topluca açığa alma işlemine olanak verecek bir yasal düzenleme yok. Bu süreçte açığa alınan 10.232 Eğitim-Sen üyesinden 9.360’ı göreve iade edildi. Kalan Eğitim-Sen üyelerinin ise ne kadar daha açıkta kalacakları belli değil.
2911’e aykırılık nedeniyle açılan ceza davalarının büyük bir bölümü mahkemelerce ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilirken, bunun kamu görevinden çıkarılma için bir gerekçe olarak kullanılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
2911’e aykırılık nedeniyle açılan ceza soruşturmalarına konu basın açıklamaları veya yürüyüşler idareler tarafından DMK 125/E-a maddesinde yer alan “İdeolojik veya siyasî amaçlarla kurumların huzur, sükûn ve çalışma düzenini bozmak, boykot, işgal, «kamu hizmetlerinin yürütülmesini engelleme», işi yavaşlatma ve grev gibi eylemlere katılmak veya bu amaçlarla toplu olarak göreve gelmemek, bunları tahrik ve teşvik etmek veya yardımda bulunma,” şeklinde bir suçlamaya dönüştürülebiliyor. 657 Sayılı Yasanın 125. maddesindeki disiplin cezalarının verilebilmesi için kamu hizmetlerinin gereği gibi yürütülmesinde bir aksamanın olması ya da bunun engellenmesi gibi bir eylemin varlığı gerekli. Bu nedenle 2911 sayılı yasaya aykırılık nedeniyle açılan soruşturmalara konu edilen eylemler disiplin suçuna konu olmaz. Kaldı ki basın açıklamasının yapıldığı yerler, çalışılan kurumlar olmadığı gibi bu eylemlerde fiil boykot, işgal veya kamu hizmetlerinin engellemesi söz konusu olmuyor. Yine AİHM’nin de bir kişinin kamu görevlisi olması, onun ifade özgürlüğünün sınırlandırılmasına gerekçe olarak gösterilemeyeceği yönünde kararları ve aynı doğrultuda Danıştay kararları var. Bu kararlara rağmen açılan soruşturmalar, sendika üyelerini sendikal faaliyetlerinden dolayı cezalandırmak ve idari teklifle il içi veya il dışında nakil yaparak da ikinci bir kez cezalandırmak amacıyla açılmaktadır.
Proje Okulları Uygulamasından ötürü bir yönetmelik ile görev yerlerinden başka okullara atanan öğretmenler bakımından süreci nasıl değerlendiriyorsunuz? Yönetmelik ve uygulamanın kendisi sizce eğitimcileri ve eğitim bileşenlerini nasıl etkiliyor?
Yasal süreci kısaca özetlersek; Proje okulları ile ilgili geçen sene yönetmelikle aynı doğrultuda düzenlemeler içeren Milli Eğitim Bakanlığı Doğrudan Merkez Teşkilatına Bağlı Kurumlara Yönetici Görevlendirilmesine ve Öğretmen Atamasına İlişkin Yönerge yayınlanmış ve bu yönerge gerekçe gösterilerek birel işlemler yapılmıştı. Bu çerçevede ilk uygulamalardan olan Hüseyin Avni Sözen Anadolu lisesindeki sendika üyelerinin görev yeri değişikliği işlemlerine dava açmıştık. yürütmenin durdurulması kararı ve ardından iptal kararları almıştık. Bu kararlarda mahkemeler, proje okullarda görev yapacak öğretmenlere ilişkin koşulların kamu yararı ve hizmet gerekleri yönünden belirlenmemesi sebebiyle ve aynı zamanda makul ve haklı gerekçelerin olmaması sebebiyle yürütmenin durdurulması ve iptal kararları verdiler.
Dayanak yönergenin iptali için Eğitim-Sen tarafından açılan dava devam ederken Yönetmelik yayımlandı. Eğitim-Sen Yönetmelik’in ilgili maddelerinin iptali için de dava açtı. Yönergenin iptali ile ilgili davada ise Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, Yönergenin dayanağını oluşturan 652 sayılı Milli Eğitim Bakanlığı’nın teşkilat ve görevleri hakkındaki KHK’nın 37. maddesine 6528 sayılı kanunla eklenen 9 ve 10. fıkralarının Anayasa’ya aykırı olduğu görüşüne vardı. İptali istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Bu başvuruda daireye 652 sayılı KHK’da yapılan değişiklikle Bakana, doğrudan Bakanlık merkez teşkilatına bağlanan kurumları belirleme ve bu kurumlara yapılacak öğretmen atamaları ve yönetici görevlendirmeleri konusunda sınırları belli olmayan, ölçüsüz ve geniş bir yetki verildiği vurgusu yaptı.
Proje okulları ile ilgili düzenleme ve işlemler ile Milli Eğitim Bakanlığı istediği öğretmeni, istediği proje okuluna kıdem, iş başarısı, deneyim, sınav başarısı gibi hiçbir koşul aramadan hizmet puanı veya gereksinime göre değil keyfi olarak atayabiliyor. Bakanlık yönetici atamalarında bir duyuru da yapmıyor, başvuru da almıyor. Gelinen aşamada kıdem ve liyakat ilkelerine aykırı olarak yeterlilikleri ile bu okullarda uzun yıllardır görev yapan başarılı öğretmenler, sekiz yıldan fazla görev yaptıkları gerekçesi ile ihtiyaç fazlası olmamalarına rağmen ‘norm fazlası’ ilan edildiler; topluca okullardan gönderildiler. Bu şekilde yapılan keyfi işlemler devamlı ve öngörülebilir olması gereken eğitim sistemini aksatarak öğrenci ve velilerin de kaygı ve stres duymasına neden oldu. Bu nedenle MEB’in proje okullarında görev yapan öğretmenleri başka okullara gitmeye zorlaması sadece öğretmenlerin değil, bu okullarda öğrenim gören öğrencilerin de tepkisini çekti. Pek çok okulda öğrenciler yaptıkları eylemlerle öğretmenlerine sahip çıktı.
Açığa almaların hukuki niteliği
Açığa almaların hukuki dayanağı ve hukuki niteliği nedir? Bu tip ileriye dönük etkiler yaratıyor mu?
Açığa alma işlemi 657 sayılı yasada görevden uzaklaştırma başlığı altında 137-145 maddeleri arasında düzenleniyor ve yasada kamu hizmetlerinin gerektirdiği hallerde, görevi başında kalmasında sakınca görülecek devlet memurları hakkında alınan ihtiyati bir tedbir olarak tanımlanıyor. Bu tedbir süreli olmak zorunda ve ileriye dönük de kalıcı bir etkisi yok. Bu işlemden sonra da 657 sayılı yasanın 139. maddesine göre idarenin açığa almayı izleyen 10 iş günü içinde soruşturmaya başlaması gerekiyor. OHAL dönemi çıkarılan KHK’lar ile bu süre uzatıldı.
Proje Okulları Uygulamasından ötürü bir yönetmelik ile görev yerlerinden başka okullara atanan öğretmenler bakımından süreci nasıl değerlendiriyorsunuz? Yönetmelik ve uygulamanın kendisi sizce eğitimcileri ve eğitim bileşenlerini nasıl etkiliyor?
Yasal süreci kısaca özetlersek; Proje okulları ile ilgili geçen sene yönetmelikle aynı doğrultuda düzenlemeler içeren Milli Eğitim Bakanlığı Doğrudan Merkez Teşkilatına Bağlı Kurumlara Yönetici Görevlendirilmesine ve Öğretmen Atamasına İlişkin Yönerge yayınlanmış ve bu yönerge gerekçe gösterilerek birel işlemler yapılmıştı. Bu çerçevede ilk uygulamalardan olan Hüseyin Avni Sözen Anadolu lisesindeki sendika üyelerinin görev yeri değişikliği işlemlerine dava açmıştık. yürütmenin durdurulması kararı ve ardından iptal kararları almıştık. Bu kararlarda mahkemeler, proje okullarda görev yapacak öğretmenlere ilişkin koşulların kamu yararı ve hizmet gerekleri yönünden belirlenmemesi sebebiyle ve aynı zamanda makul ve haklı gerekçelerin olmaması sebebiyle yürütmenin durdurulması ve iptal kararları verdiler.
Dayanak yönergenin iptali için Eğitim-Sen tarafından açılan dava devam ederken Yönetmelik yayımlandı. Eğitim-Sen Yönetmelik’in ilgili maddelerinin iptali için de dava açtı. Yönergenin iptali ile ilgili davada ise Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, Yönergenin dayanağını oluşturan 652 sayılı Milli Eğitim Bakanlığı’nın teşkilat ve görevleri hakkındaki KHK’nın 37. maddesine 6528 sayılı kanunla eklenen 9 ve 10. fıkralarının Anayasa’ya aykırı olduğu görüşüne vardı. İptali istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Bu başvuruda daireye 652 sayılı KHK’da yapılan değişiklikle Bakana, doğrudan Bakanlık merkez teşkilatına bağlanan kurumları belirleme ve bu kurumlara yapılacak öğretmen atamaları ve yönetici görevlendirmeleri konusunda sınırları belli olmayan, ölçüsüz ve geniş bir yetki verildiği vurgusu yaptı.
Proje okulları ile ilgili düzenleme ve işlemler ile Milli Eğitim Bakanlığı istediği öğretmeni, istediği proje okuluna kıdem, iş başarısı, deneyim, sınav başarısı gibi hiçbir koşul aramadan hizmet puanı veya gereksinime göre değil keyfi olarak atayabiliyor. Bakanlık yönetici atamalarında bir duyuru da yapmıyor, başvuru da almıyor. Gelinen aşamada kıdem ve liyakat ilkelerine aykırı olarak yeterlilikleri ile bu okullarda uzun yıllardır görev yapan başarılı öğretmenler, sekiz yıldan fazla görev yaptıkları gerekçesi ile ihtiyaç fazlası olmamalarına rağmen ‘norm fazlası’ ilan edildiler; topluca okullardan gönderildiler. Bu şekilde yapılan keyfi işlemler devamlı ve öngörülebilir olması gereken eğitim sistemini aksatarak öğrenci ve velilerin de kaygı ve stres duymasına neden oldu. Bu nedenle MEB’in proje okullarında görev yapan öğretmenleri başka okullara gitmeye zorlaması sadece öğretmenlerin değil, bu okullarda öğrenim gören öğrencilerin de tepkisini çekti. Pek çok okulda öğrenciler yaptıkları eylemlerle öğretmenlerine sahip çıktı.
Eğitimcilerin yaşadığı hak ihlalleri bakımından böylesine bir durumda olması sizce eğitim hakkını ne şekilde etkiliyor?
15 Temmuz darbe girişimi sonrası, OHAL uygulaması ve KHK’lerle eğitime ve öğretmenlere yönelik yeni bir baskı süreci başlatıldı. Örneğin 29 Aralık 2015 tarihli iş bırakma eylemine katılan öğretmenler açığa alındılar, haklarında iş bırakma eyleminden aylar sonra süreaşımına uğramış olmasına rağmen disiplin soruşturmaları başlatıldı. İstanbul’da yüzlerce öğretmenin ifadesinin alınması bile tek başına bence eğitimi aksatan bir uygulamaya dönüştü. Sadece açığa alınan, ihraç edilen, sürgün edilen öğretmenler değil bunların aileleri de bu süreçte yıprandılar. Açığa alınan, ihraç edilen anne ve babalar oldu. Açığa alma işlemlerinden sonra yaratılan algı operasyonları ile açığa alınan öğretmenler üzerinde basın ve sosyal medya aracılığıyla kara bir propaganda süreci başlatılması, sendikaya üye olmanın kriminalize edilmesi de hem öğretmenler hem de ailelerinin kişilik haklarını zedeledi. Yine açığa alınan, ihraç edilen, gözaltına alınan ya da tutuklanan öğretmenlerin öğrencilerinin eğitimleri aksadı, bu öğrenciler eğitim formasyonu almayan ücretli öğretmenlere teslim edildiler.
Danıştay’ın KHK’lar hakkında verdiği görevsizlik kararı ve İHAM’ın AYM başvurusu sonuçlanmadan iç hukuk yollarının tüketilmiş sayılmayacağına ilişkin Mercan v. Türkiye kararı göz önünde bulundurulduğunda, Eğitim-Sen’li öğretmenleri nasıl bir hukuki mücadele bekliyor?
Danıştay’ın görevsizlik kararı sonrasında idare mahkemesinde açılan bazı davalarda idare mahkemeleri ihraç işlemlerini idari davaya konu olabilecek bir işlem saymayarak incelenmeksizin ret kararları verdiler. Bu kararlar için istinaf başvuruları yapılacak, ardından da yine lehe bir karar alınmazsa Danıştay’a temyiz başvurularında bulunulacak. Özellikle AİHM’in ihraç edilen kamu görevlilerinin iç hukuk yollarını tüketmesini istediği Zihni/TR kararından sonra ve AYM’nin kendi üyelerini ihraç kararı da dikkate alındığında 60.000 gibi dosya sayılarının da telaffuz edildiği bir durumda ihraçlar açısından Eğitim-Sen’li öğretmenleri uzun ve zor bir yargılama sürecinin beklediğini söyleyebilirim.