Spor camiası, devletlerin spora karışmasını istemez. Devletlerin sporla ilgili düzenlemeler yapması ihtimali doğduğunda, buna karşı kapsamlı lobi faaliyetleri yürütülür. Siyasetin spora karışmaması için sporun siyasete müdahalesi kaçınılmaz olur.
Mert Yaşar
Avukat
Bir devletin spor politikası, toplumsal politikalardan ayrı düşünülemez. Bir devletin sporda ceza politikası, devletin topluma yönelik ceza politikasından ve uygulamasından farklı olamaz.
Sporda suç politikasının iki temel belirleyicisi vardır: Spor federasyonları ve devlet… Spor branşlarının kurallarını belirleyen uluslararası federasyonlar, ayrıca disiplin talimatları yayınlar; bu talimatlarla disiplin suçlarını ve cezalarını belirler. Devlet ise kanunlar aracılığıyla sporla ilgili bazı davranışları suç olarak tanımlayabilir ve cezalar öngörebilir. Önemle belirtmek gerekir ki, federasyonların ve devletlerin öngördükleri suçlar her zaman örtüşmez. Kümeler kesişir ama asla iç içe geçmez.
Spor camiası ile devletler arasındaki çekişme yakın zamana kadar spor yönetimi lehine sürüyordu. Uluslararası spor kurumları (Uluslararası Olimpiyat Komitesi, uluslararası federasyonlar) ve ulusal spor kuruluşları (ulusal olimpiyat komiteleri, spor federasyonları) sporun kendi kuralları ile yönetilmesi gerektiğini, devletin sporun düzenine karışmaması gerektiğini ileri sürüyordu. Bu kurumlar, devletlerin idari ve yargısal denetiminden kurtulmak için kendi spor tahkim mahkemelerini kurdu. Spor yönetiminin ve spora özgü tahkim mahkemelerinin kararlarından oluşan hukuk düzeni “özerk” spor düzeni olarak adlandırıldı. Bu özerk düzenin tabi olduğu iddia edilen hukuk sistemine ise “spor hukuku” (lex sportiva) denildi. Spora özgü bu düzen uzun süre sorunsuz şekilde varlığını sürdürdü.
Sporun Üst Yönetimiyle Devlet Arasındaki Soğuk Savaş
Spor kuruluşlarının ve onların belirlediği tahkim mahkemelerinin spora özgü kararları gün geçtikçe devletlerin kamu düzenini ve uluslararası kamu düzenini tehdit etmeye başladı. Birleşmiş Milletler, Avrupa Komisyonu, Avrupa Birliği Adalet Divanı, Avrupa Konseyi ve ulusal yargı kurumları spor kuruluşlarının uygulamalarına karşı tavır aldı. Spor yönetimi, uluslararası kurumlarla ve devletlerle masaya oturmak zorunda kaldı.
Sporun üst yönetimi ile devletler arasında soğuk savaş devam ederken, spor camiasında önemli değişimler yaşanıyor.
Toplumda suç kültürü geliştikçe; spor da bu suç kültürüyle birlikte değişti, evrildi. Özellikle yerel ve uluslararası suç örgütleri sporun ekonomik getirisinden faydalanmak için spor federasyonlarında ve spor kulüplerinde etkin olmaya başladı. Bu örgütler federasyonların, spor kulüplerinin yönetiminde söz sahibi oluyor. Örgütler, kulüpleri kara para aklama aracı olarak kullanıyor; bahis, şike ve teşvik primi gibi faaliyetlerle haksız kazanç elde etmeye çalışıyor. Spor kulüpleri aşırı borçlandırılıyor; kulüplerin teknik ekibi, sporcuları, alacaklıları mağdur ediliyor.
Teknolojik Gelişmeler Sporu Nasıl Etkiliyor?
Teknolojik gelişmeler de sporda haksız menfaat, avantaj sağlamakta etkin rol oynuyor. Özellikle otomobil sporları ve elektronik (dijital) sporda teknolojik manipülasyon davranışları sık sık manşetleri süslüyor. Kan dopingi yapan sporcular yıllar boyunca kırılamayan rekorları kırarak tarihe geçiyorlar. Bütün bu davranışlar “teknolojik doping/manipülasyon” olarak nitelendiriliyor.
Sporda eşitliği ortadan kaldıran, rekabeti önemli ölçüde bozan davranışlar sporda suç politikasının değişmesine sebep oldu. Spor kurumları yeni disiplin suçları ihdas ediyor ama soruşturma aşaması için gerekli imkanlara sahip olamadığı için olayları soruşturamıyor. Spor federasyonlarının kurulları, kendilerini atayan yolsuz yöneticilerine gerekli cezayı veremiyor. Şike yapan, teşvik primi veren, çocukları hukuka aykırı şekilde transfer eden, sporcularına sistematik doping yaptıran yöneticiler ve bunların yönettikleri kulüpler arasında ayrımcılık yapılıyor. Ayrıcalıklı bir grup çok az ceza alarak faaliyetlerine devam ediyor. Bütün bu olumsuzluklar karşısında devletlere büyük görev düşüyor.
Sporda Ceza Politikası
Bazı devletler, spora özgü kanunları yürürlüğe koydu. FIFA, UEFA, IOC gibi uluslararası spor kuruluşlarındaki yolsuzluklar soruşturuluyor. Özel hukuk tüzel kişilerine ve bunların yöneticilerine haksız menfaat sağlanması suç olarak düzenleniyor. Doping, suç olarak düzenleniyor ve dopinge karışan sporculara, antrenörlere, sporcuların çevresine hapis cezaları veriliyor. Bahisle bağlantılı olsun ya da olmasın, şikecilere ağır cezalar veriliyor.
Devletlerin spor yönetimi üzerindeki en etkin denetimi, yargı yoluyla gerçekleşiyor. Spor kurumlarının ve bu kurumların oluşturdukları tahkim mahkemelerinin kararları yargı denetimine tabi tutuluyor.
Maalesef Türk spor politikası ve sporla ilgili suç politikası güncel gelişmelerin gerisinde oluşturuldu. Devlet, sporu yönetiyor. Federasyon yöneticileri devletin içinde kümelenmiş bir grup tarafından belirleniyor. Bu grup, yönetimini belirlediği spor federasyonlarının kararlarını yargı denetiminden kurtarmak için Anayasa’yı değiştirdi. Bugün spor federasyonlarının kararlarına karşı sadece spor tahkim kurullarına başvurulabiliyor. Bu tahkim kurullarının üyelerini ise yine aynı grup atıyor. Bağımsız yönetimin ve yargı denetiminin olmadığı spor düzeninde her türlü yolsuzluk, hukuka aykırı davranışlar göz göre göre gerçekleşiyor. Kimse mevzuatı ciddiye almıyor. Kimse federasyon yöneticilerine, hukuk kurullarına güvenmiyor. Federasyonların hukuk kurulları ve spor tahkim kurulları, kararları yargı denetimine tabi olmadığını bilerek, hukuku katlediyor.
“Sporda ceza politikası” dünyada ciddi şekilde tartışılıyor. Türkiye’de ise böyle bir politika yok. Genel hukuk düzenimizde bir ceza politikası yok iken, yargı belli bir kesim tarafından denetime tabi olmaksızın inşa edilirken ve intikam amaçlı cezalandırma politikası hayata geçirilmişken kapalı bir camia olan sporda farklı bir ceza politikası ve yargı düzeni oluşturulabilir miydi?