Yarın İHAM bir karar açıklayacak. Daha önce Kavala, Gezi Davası’ndan tutukluyken yapılan başvuruyu inceleyen Mahkeme, Kavala’nın tutukluluğunun “hak ihlali” niteliğinde olduğunu saptamış ve daha da önemlisi davanın siyasi saiklerle sürdürülen (İHAS md. 18) bir dava olduğunu kayıt altına almıştır. Mahkeme bu kararında soruşturma aşamasından itibaren yöneltilen sorularda “şiddet” e ilişkin bir husus/iddia dahi bulunmadığını vurgulamıştır.
Kavala, Gezi Davası’nda sorgusu yapılmış tüm diğer sanıklarla birlikte beraat ve tahliye edildikten sonra cezaevi kapısından çıkmadan tekrar gözaltına alınmış ve bu sefer, daha önce tahliye edildiği “casusluk” iddiası gerekçe gösterilerek tekrar tutuklanmıştı. Kavala, “casusluk” suçlamasıyla iki yıl tutuklu kaldı. 25 Nisan 2022’de anılan suçlamadan beraat etti ancak Gezi Davası’ndan ağırlaştırılmış müebbet aldı.
Daha önce “üst akıl” gibi kavramların arkasına gizlenip kırk dereden su getirenler Nisan 2022 sonundan bu yana “emperyalizm” kavramını kullanıyorlar. Öncelikle tüm siyasi hayatları emperyalizmle işbirliğiyle geçenlerin Gezi Direnişi’ni “yabancı komplosu” olarak karalama çabalarının geçtiğimiz dokuz yılda olduğu gibi bundan sonra da başarısızlığa mahkum olduğunu tekrarlayalım.
Gezi, bu memleketin eşitlik, özgürlük, adalet ve demokrasi için sönmeyen umududur.
Emperyalizme karşı olup olmadığınızın göstergesi Türkiye’nin doğal varlıklarının, uluslararası tekellere peşkeş çekilmesine itiraz edip etmemenizle, örneğin başta tarım ve ilaç olmak üzere stratejik önemdeki sektörlerde bağımsızlıkçı bir politika izleyip izlemediğinizle ölçülür.
Beşli çeteyi korumak için “uluslararası tahkime gider çatır çatır sizden alırlar” diyenlerin, ne bağımsızlıkçı bir siyasetten söz etmesi ne de bize antiemperyalizm vaazı vermesi mümkün değildir.
Anayasa’nın 90. Maddesinin 5. Fıkrasının 2004 tarihinde yürürlüğe giren ek cümlesi: “usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası anlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır” demektedir.
İnsanlığın yüzlerce yıllık mücadelesinin kazanımlar yani haklar söz konusu olduğunda “bağımsızlıkçı” kesilmesi ancak savaş örgütleri yahut halkın müşterek değerlerinin, birikimlerinin, kazanımlarının savunulması, geliştirilmesi söz konusu olduğunda ise dillerinin lâl olması utanç vericidir.
İnsanlığın müşterek kazanımları yani “insan hakları” ile ilgili olarak, insan hakları mahkemesi içtihadına uymamak, uyulmaması konusunda siyaseten söz söylemek Anayasa’yı ihlal etmektir.
Bağımsızlık ile ilgili sınav varlıklarımızı, kazanımlarımızı, değerlerimizi savunmaktan/geliştirmekten geçer.
İnsan hakları hukuku her dilden, her inançtan insanın müşterek kazanımıdır.
Emperyalizme karşı mücadelenin içinin boşaltılması muktedirin en önemli uğraşlarından, ısrarlarından birisidir.
Egemen bir devletin, Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasa’sının doğrudan muktedirin bizzat kendi bekası (!) için ihlaline son verilmelidir.
Av. Can ATALAY
Silivri- A47’den