Malum kapatılmış durumdayız, internet erişimimiz -kim arkadaşların sandığının aksine- yok. Sürekli açık televizyon, günde yedi gazete ve sağ olsunlar bizi hiç yalnız bırakmayan avukat arkadaşlarımız, arkadaşlarımızın bıkmadan usanmadan dışarıda olan bitenlere ilişkin sorularımızı yanıtlaması ile haberdar oluyoruz.
Haberi ilk okuduğumda dahi “pes” dedim. Türkiye Barolar Birliği, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün ifade tutanaklarında müdafi beyanına yer verilmemesi ile ilgili yönetmelik yahut genelge gibi bir idari işlem tesis ettiğini sandım. Sağ olsun misafirlerime sordum, onlar da haberin kaynağını satır satır aktardılar da pes ifadesinden “yok artık” düzeyine geçme fırsatı yakaladım.
Efendim mesele en basit ifadesiyle şöyle oluyor: Kamu Denetçiliği Kurumu (Ombudsman olarak da bilinir) kolluk birimlerinde ifade alınması sırasında avukat beyanlarına da ifade tutanağında yer verilmesi hususunda İçişleri Bakanlığı’na tavsiyede bulunulması diyor. Bunun üzerine konu ile ilgili düzenlemede değişiklik yapılması işleminin Adalet Bakanlığı tarafından yapılması gerektiğinden bahisle İçişleri Bakanlığı’nca söz konusu tavsiye kararı doğrultusunda işlem tesis edilmesinin mümkün olmadığı değerlendirilerek avukat beyanlarına ifade tutanağında yer verilmemesi, uygulamanın bu doğrultuda yapılarak yeknesaklığın sağlanması için konu ilgili personele tebliğ ediliyor.
Tipik bir Fetullahçı polis-savcı-hakim yöntemi. Çocukken yapsanız çocuğuna toz kondurmayan ebeveynin “bizim çocuk zehir gibi zeki” diyeceği ama yetişkinlik şöyle dursun ergenlik çağınızda aklınızdan geçirseniz saçmalama diye kınanacağınız haller vardır ya hani tam öyle.
Olmayacak bir fikir muzır bir amaç için akla geliyor, anayasa ve yasanın açık hükmüne aykırı bu amaç için insanlığın müşterek kazanımı, hukuka açıkça aykırı bir yöntem icat edilerek hukuk fakültesi mezunlarının yanı sıra bunun eğitimini almış bürokratın dahi yüzünü kızartacak bir sonuca erişiliyor.
Tüm ısrarlı taleplerime ve ücreti hesabımdan -evet her mahpusun bir hesabı var- tahsil edilmiş olmasına karşın önümde bir ceza muhakemesi kanunu yok ancak 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun birinci maddesini ya da ceza yargılamamızın ve kolluk da şüpheli müdafi hakları mücadelesinin tarihsel birikimini unutacak kadar uzun süredir kilit altında değilim.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun birinci maddesi “Bu Kanun, ceza muhakemesinin nasıl yapılacağı hususundaki kurallar ile bu sürece katılan kişilerin hak, yetki ve yükümlülüklerini düzenler.”
Özcesi Ceza Muhakemesi Kanunu’nda düzenlenmeyen bir usul takip edilemez, icat edilmesi ise zaten mümkün değildir. Ceza mahkemesinin her aşamasında şüpheli yahut sanığın müdafi yardımından yararlanacağı açıktır, her kim “açık değildir” derse bu ifadesini altına da adını soyadını ve sicilini yazdırıp imzalatın, deneyin görün.
Ceza muhakemesi bir suçun işlendiği iddiasıyla başladığına göre müdafinin değil emniyette, şüpheli kolluk birimine henüz ulaştırılmamışken dahi hukuki yardımda bulunma, hukuka aykırılıkları kayıt altına alma ve daha da önemlisi engel olma hakkı ve görevi vardır. Dikkat buyrunuz, sadece hakkı vardır deyip geçmedim, avukatın aynı zamanda görevidir bu.
Israrla avukat ya da vekil ifadesi değil müdafi terimi kullanıldı çünkü müdafi ceza soruşturması- kovuşturmasına ilişkin çok önemli görevleri olan bir kurumdur ve müdafi sadece şüphelinin-sanığın haklarını müdafaa etmez, onun haklarını müdafaa ederek hukuk devletini ve kamu düzenini hem müdafaa eder hem de her bir somut olayda yeniden inşa eder.
Çocuk sayılacak çağdaydım ancak 90‘ların başında, şüpheli sanık hakları ile ilgili çok önemli iyileştirmeler içeren CMUK yürürlüğe girdikten sonra işkence vakaları çok önemli oranda azalmıştı. Kolluk birimlerinde bu önemli hukuki kazanımı uygulatma mücadelesi veren müdafilerin yarattığı rahatsızlık, silahlarını havaya kaldırarak yürüyen binlerce polis tarafından “kahrolsun insan hakları” sloganları ile karşılanmıştı. Müdafiler milim geri atmadı ve kollukta sistematik işkence dönemi önemli oranda kapandı. Aradan çeyrek yüzyıl geçtikten sonra müdafilerin kolluktaki konumunu geriletme hamlesine cüret edenlerin hedefledikleri apaçık: Tehlikenin farkında mısınız?
Mesele sadece toplumsal muhalefeti ilgilendirmenin çok ötesindedir. Toplumsal muhalefet memleketin yüz akıdır ve bedeli her ne olursa olsun bu haksızlık taarruzunu da püskürtecektir ancak Fethullahçı usullerini devralarak, değil tavsiyede bulunması tek bir söz dahi söylemesinin yasak olduğunu bilen Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 13.06.2022 tarihli yazısı bir seçim güvenliği sorunudur. Esas amaç, Fethullahçıların yeniden kapısını açtığı, soruşturmanın avukatsız yürütülmesi projesinin tamamlanmasıdır. Müdafi kolluktaki etkisini yitirdiğinde ise ne oy sayımında ne de ilçe seçim kurullarında üzerindeki tarihsel görevi yerine getirebilecektir. Envai çeşit hukuksuzluk yaşanacağı belli olan bu sert seçim ikliminde kolluk binalarında müdafilerin yalnız kalmasına müsaade edilmemelidir.
Suç işlendiği iddiası ile soruşturma başladıktan sonra idari kolluk şapkası çıkar adli kolluk şapkası giyilir. Adli kolluk ile ilgili İçişleri Bakanlığı tavsiyede bulunamaz! Bu gözü karalık bir mahsus gündeme ve aceleye işaret ediyor. “Seçim güvenliği sandığa sıkışamaz bütün sürece ilişkindir” diyen tüm dostların dikkatine!
Av. Can ATALAY
Silivri 9′ Nolu A47’den