Ülkemiz uzunca zamandır her geçen gün daha da derinleşen bir karanlığın içerisinde; hukukun evrensel ilkeleri, normları ayaklar altına alınmış hukuksuzluk yegane hukuk haline gelmiş durumda.
Bu koşullar ülkenin hukukçularını, “halkın hak arama talebinin” temsilcileri, devletin cezalandırma gücünün denetleyenleri/kısıtlayanları olan hukuk uğraşını bir meslek olarak seçen hepimizi tarihi bir görev ile karşı karşıya getiriyor.
Bizler, ya hakkın yerine lütfun konulduğu bu tiranlığın sınırları içerisine sıkışacağız ya da insanlığın yüzlerce yıllık mücadeleler sonucunda elde ettiği sosyal ve demokratik kazanımlar için amasız, fakatsız herkes için bir hak ve adalet mücadelesine girişeceğiz.
Bu koşullarda, faşizmin kurumsallaşması karşısında toplumun tümüne umut verecek bir hukuk siyaseti, adalet mücadelesi zorunludur. Daha fazla gecikmeksizin, hak talep ederken her badirede beraber davranan, halkın haklarını savunmak için birlikte mücadele eden tüm meslektaşlarımızın bütünlüklü bir mücadele hattına kavuşmak için amasız fakatsız bir yan yana gelişin yolunu bulması gerekmektedir.
Demokrasi güçlerini, her konuda anlaşmasa dahi asgari bir mücadele programı üzerinden demokrasi mücadelesini yükseltme konusunda esaslı bir sınav beklemektedir:
Siyasal iktidarın “Avukatlık Kanunu Taslağı” ile amaçladıkları ise bu açıdan sadece biz avukatları değil tüm demokrasi güçlerini ilgilendirmektedir. 2020 Avukatlık Kanunu Tasarısı’nın, avukatlık mesleğinin uzun vadede sermaye sınıfı lehine dönüştürülmesini amaçladığı doğrudur. Tasarının kısa vadeli amaçları ise siyasal iktidar bloğu açısından meselenin neden “acil” olduğunu göstermektedir; Baroların, başta ceza yargılamaları ve muhtemel seçim hukuksuzlukları olmak üzere hukuksuzluklar karşısında etkin tutum almasının mutlak olarak engellenmesi…
Siyasal iktidar bloğu için “acil” olan bizim için de “acil görevi” işaret etmektedir!
En kısa hali ile kimi noktalarını vurguladığımız, tüm hukuk kamuoyunun malumu olan bu ağır görevlerin karşısında hep birlikte durmak için “asgari” bir mücadele programı çerçevesinde “azami” bir yan yana geliş zorunludur:
Asgari olarak;
- Metin Feyzioğlu şahsında cisimleşen insanlığın yüz yıllar içerisinde kazandığı hakları egemenlerin ihtiyaçlarına göre eğip bükmede sınır tanımayan eyyamcılığa karşı olanlar,
- Ahbap çavuş kapitalizmini –ekonomik krizin giderek derinleştiği koşullarda- hukuka uygunluk denetiminden artık tümden kaçırabilmek için tüm eksikliklerine karşın “hukuku savunan” en önemli direnç noktası olan baroların, Anayasal nitelikte “kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu” olmaktan çıkartılarak dernekleştirilmesine karşı olanlar,
- Avukatlık mesleğinin bağımsızlık niteliğinin tasfiyesine karşı olanlar,
- Uzun süredir can çekişen “hukuk devleti”nin tabutuna son çivilerin çakılmasına karşı olanlar,
- “Hukuki bir hukuk düzeni” için ne denli önemli olduğu, artık mevcut iktidar bloğu dışında herkes ama herkes tarafından kabul edilen laiklik ilkesine yapılan tüm saldırılara karşı çıkanlar; yargıda cemaat ve diğer çıkar gruplarının artık tayin edici hale büründüğü “paralel” yargı düzenine karşı olanlar,
- Başta nafaka, 6284 sayılı Kanun ve İstanbul Sözleşmesi’ne karşı saldırılar olmak üzere toplumsal cinsiyet eşitsizliğini arttıracak güncel politikaların karşısında olanlar,
- 2019 yerel seçimlerinde İstanbul örneğinde en çıplak hali görülen “seçim oyunlarına karşı” baroların kararlı ve etkin tutumunun yinelenmesinin önüne geçilmesi çabalarına karşı olanlar için
Gün, anlaşamadıklarımızı değil anlaştıklarımızı vurgulamak günüdür!
Eşitlik, özgürlük ve adalet mücadelesinde önümüzdeki dönemin imkan ve kısıtları somutluğunda 2020 Avukatlık Kanunu Tasarısı’na karşı itirazı ve baro genel kurullarını, faşizmin kurumsallaşmasına karşı mümkün olan en geniş birliktelikle göğüslemek bir zorunluluktur!
10.06.2020
Sosyal Hukuk