Farklı konuları ilgilendiren farklı yasaların, farklı farklı tasarılar ve teklifler olarak değerlendirilmek yerine aynı torbaya konularak yasalaştırılması pratiği, torbaların tanesinin 25 kuruşa satılmaya başlamasından çok önceye dayanıyor şüphesiz. Çevrecinin daniskası hükümetimiz plastik kullanımının yarattığı tahribatı çok önceden sezmiş olacak ki 2010’dan sonra neredeyse her yasa değişikliği, beş benzemezin aynı torbaya konulmasıyla gerçekleşiyor.
Hükümet tarafından hazırlanan ve dün (09.04.2020) ‘pandemi süresince işten çıkarmalar yasaklanıyor’ propagandası ile görücüye çıkarılan yeni torba yasa teklifi taslağı ile yeni bir yamalı bohça daha kazanmış olduk.
Teklifin değinmediği konu, temas etmediği bir alan yok gibi. İş Kanunu’nda yapılacak değişikliklerden, müteahhitlere sözleşmelerine ek süre verilmesine kadar pek çok konuda düzenleme yapılması planlanıyor. Ancak elimizi soktukça, torbanın en dibine ustaca yerleştirilmiş bir kaç madde çıkıyor karşımıza. ‘İfade özgürlüğü nasıl yok edilir’ zincirinin yeni halkaları…
Teklif, 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun’a ‘mütevazı’ bir kaç ekleme yapmayı hedefliyor.
Anılan yasaya yapılmak istenen ilk ekleme, ‘Tanımlar’ başlıklı 2. Maddeye. Bu güne kadar bildiğimiz erişim sağlayıcı, yer sağlayıcı, içerik sağlayıcı gibi kavramlara bir yenisi ekleniyor. ‘Sosyal Ağ Sağlayıcı’. Peki kimdir bu Sosyal Ağ Sağlayıcı? Teklifin 53. Maddesi açıklıyor:
“(s) Sosyal ağ sağlayıcı: Sosyal etkileşim amacıyla kullanıcıların internet ortamında metin, görüntü, ses, konum gibi verileri oluşturmalarına, görüntülemelerine veya paylaşmalarına imkân sağlayan gerçek veya tüzel kişiler,”
Aklınıza gelenleri saymayı başlayın. Facebook, Twitter, Instagram…
Whatsapp da olabilir mi? Neden olmasın? Tanım çok açık: ‘sosyal etkileşim amacıyla kullanıcıların … görüntülemelerine ve paylaşmalarına imkan sağlayan gerçek veya tüzel kişiler’
Anonimlik De Mi Yasak?
Hayatımıza yeni giren bu ‘Sosyal Ağ Sağlayıcı’ neyi değiştirecek diye düşünürken, teklifin 56. Maddesi ile yasaya eklenmesi öngörülen EK 4. Madde, meseleyi netleştiriyor. Tanımlarda yer alan bütün ‘sağlayıcılar’ gibi onun da yükümlülükleri, sorumlulukları var.
Ek Madde 4’e göre, ‘Türkiye’den günlük erişimi bir milyondan fazla olan yurt dışı kaynaklı sosyal ağ sağlayıcı … tebligat, bildirim veya taleplerin gereğinin yerine getirilmesi ve kişiler tarafından yapılacak başvuruların cevaplandırılması için yetkili en az bir kişiyi Türkiye’de temsilci olarak belirlemek ve bu kişinin kimlik ve iletişim bilgilerini Kuruma bildirmekle yükümlüdür.’
Sosyal ağlar, bahsedilen temsilciyi belirlemez ve Kurum’a bildirmezlerse, internet trafiği bant genişlikleri aşamalı olarak önce yüzde elli oranında daha sonra da yüzde doksan beş oranında daraltılması yani bağlantının fiilen yavaşlatılması öngörülüyor.
‘E onlar da belirlesinler bir temsilci’ diyecek olabilirsiniz. Demeyin.
Çünkü temsilcinin belirlenmesi bizi bambaşka bir noktaya taşıyacak. Kanunun zaten yürürlükte olan ancak bilhassa yurtdışı merkezli sosyal ağlar açısından fiilen uygulanması mümkün olmayan ‘Bilgilendirme Yükümlülüğü’ başlıklı 3. Maddesine.
‘İçerik, yer ve erişim sağlayıcıları, yönetmelikle belirlenen esas ve usûller çerçevesinde tanıtıcı bilgilerini kendilerine ait internet ortamında kullanıcıların ulaşabileceği şekilde ve güncel olarak bulundurmakla yükümlüdür’
Cafcaflı ismine aldanmanıza fırsat vermeden hemen hatırlatayım, ‘içerik sağlayıcı’ ile kast edilen biziz. Örneğin, Türkiye’de yaşayan 8,5 milyon Twitter kullanıcısı. Her birimiz birer içerik sağlayıcısıyız ve bu yasaya göre, ‘tanıtıcı bilgilerimizi’ bulundurmakla yükümlüyüz.
5651 sayılı yasanın uygulama yönetmeliği ise bu yükümlülüğü ‘şimdilik’ ekonomik ve ticari amaçlı içerik sağlayıcıları ile sınırlı tutuyor.
Ancak unutulmasın ki, ‘Bu Kanunun uygulanmasına ilişkin esas ve usûller, Cumhurbaşkanı tarafından çıkarılacak yönetmeliklerle düzenlenir.’
‘Anonimlik de mi yasak?’ dediğinizi duyar gibiyim. Şimdilik değil, ama yasaklanmasının önündeki engeller de birer birer kalkıyor gibi görünüyor. Oysa daha 2003 yılında Avrupa Konseyi tarafından kabul edilen ve Türkiye’nin de taraf olduğu İnternet Üzerinde İletişim Özgürlüğü Hakkında Deklarasyon ile yedi temel prensip belirlenmişti. Bu prensiplerin yedincisi, tam da ‘anonimlik hakkından’ bahsediyordu.
‘Çevrimiçi gözetime karşı korumayı garantiye almak ve bilgi ve düşüncelerin özgür ifadesini çoğaltmak amacıyla üye devletler, internet kullanıcılarının kimliklerini ifşa etmeme isteklerine saygı göstermelidirler.’
5651 sayılı yasanın yargısal denetim anlayışı tümü ile Sulh Ceza Hakimliklerinden ibaret olduğuna göre, ‘kişilerin kimliklerini ifşa etmeme isteklerinin’ de herhangi bir ceza yargılamasına ihtiyaç duyulmaksızın yok sayılacağını görmek zor değil.
Teklif ile öngörülen değişiklikler bununla da sınırlı değil. Ek 4. Maddenin 3. Fıkrasına göre ‘sosyal ağ sağlayıcıları’, Kanunun 9 ve 9/A maddeleri kapsamındaki ‘özel hayatın gizliliği ya da kişilik haklarının ihlali iddiası’ gibi içeriklere yönelik olarak yapılan başvurulara 72 saat içerisinde yanıt vermezse 5 milyon TL’ye kadar para cezası uygulanabilecek.
Bir diğer husus ise, sosyal ağ sağlayıcıların Türkiye’deki kullanıcıların verilerini Türkiye’de barındırmakla yükümlü hale gelmesi. Burada kullanıcı verileri ile kast edilen yalnızca kullanıcıların isimleri, e-posta adresleri değil elbette. Tüketim / kullanım alışkanlıklarından, o sosyal ağ üzerinden tıklayarak yönlendirildikleri bir gazete haberine kadar her türden veri söz konusu.
Telefonla Mı Konuşacaksınız, GSM Operatörleri Neyinize Yetmiyor?
Yasa teklifi kapsamında –belki de isteyerek- muğlak bırakılan ancak epey tartışmaya yol açabilecek başka bir konu ise, bahsi geçen ‘sosyal ağ sağlayıcılarına’ Whatsapp, Telegram ve benzeri iletişim uygulamalarının dahil olup olmayacağı.
Şayet BTK, bu uygulamaların da birer ‘sosyal ağ’ olduğu fikrine varırsa tüm anlatılanlar bunlar için de geçerli olacak. Örneğin, Türkiye’de temsilci belirlemeyi reddeden bir iletişim uygulamasına erişim bu düzenleme kapsamında engellenebilecek.
Türkiye’de temsilci belirlemeyi kabul eden bir uygulama ise şüphesiz, tıpkı Turkcell, Vodafone, Türk Telekom gibi, ‘herhangi bir ihtiyaç halinde’ tüm iletişim kayıtlarımızı ve ilgili verileri paylaşmak zorunda olacak.
Bu tür uygulamalar üzerinden gerçekleştirilen iletişime dair tüm kayıtların zaten halihazırda bu uygulamaların sunucularında depolandığını da göz önünde bulundurursak, bugüne kadar ‘veri iletişimi içeriğini yakalayabilen, değiştirebilen, inceleyebilen, sınırlandırabilen ve kopyalayabilen bir ağ donanımı’ olan DPI (Derin Veri Analizi) teknolojisi ile hukuka aykırı şekilde gerçekleştirildiğini bildiğimiz iletişim denetlemelerinin bundan sonra ‘yasal’ şekilde gerçekleşmesi de mümkün olabilecek.
Sözün özü, anılan teklifin yasalaşması; sosyal ağ sağlayıcılarını da, kullanıcılarını da yeni bir baskı ve sansür döngüsünün içerisine sokacak. Türkiye’de bulunan kullanıcıların tüm bilgilerini ‘gerektiğinde’ savcılıklarla paylaşmaktan, ucu ‘bizlerden daha eşit bazılarına’ dokunan paylaşımların derhal kaldırılmasına ya da kişiler arası iletişimin denetlenmesine dek varabilecek bir döngüden bahsediyoruz.
Hatta böyle devam ederse, belki bir gün bizim de kapalı devre yerli ve milli bir internetimiz olabilir. Neden olmasın?