1-Bugünden geriye doğru bir kamu hizmeti ve kişinin kendini gerçekleştirmesinin aracı olan eğitimin durumuna bakınca, eğitim üzerinde 12 Eylül ve 1982 Anayasası’nın etkileri nelerdir?
12 Eylül Askeri darbesi, halkın, emek ve meslek örgütlerinin, emekçilerin, kadınların, gençlerin, akademisyenlerin, üniversite öğrencilerinin; adil gelir bölüşümü, eşitlik, özgürlük, düşünce ve ifade özgürlüğü ve toplumsal barış taleplerini, umutlarını, düşlerini neo-liberalizm ve muhafazakârlık zincirleri ile bağlayan ekonomik ve politik şiddetin adıdır.
12 Eylül askeri darbesinin, okullar ve üniversiteler üzerinde, öğrenciler, veliler ve eğitim ve bilim emekçileri üzerinde derin etkileri olmuştur. Darbeden çok kısa bir süre sonra başlatılan işten atmaların, gözaltıların, tutuklamaların, işkencelerde öldürülenlerin, asılan devrimcilerin kamuoyuna yansıyan haberleri, “Asmayalım da besleyelim mi?” diyerek toplumda derin korkular yaratan darbecilerin suçları ve şiddeti teşvik eden söylemleri okul ve üniversite yerleşkelerinin demokratik iklimi dağıtmış, olağan yaşam akışlarını büyük bir sekteye uğratmıştır.
Okullar ve üniversiteler öğrencilerin geliştiği, güçlendiği ve özgürleştiği mekânlarken 12 Eylül Darbesinin resmi eğitimi ile Türkçü ve Siyasal İslamcı, erkek egemen cinsiyet rejimci kodlarıyla öğrencileri, öğretmenleri hatta velileri bile aynılaştıran, tek tip robotlara dönüştüren bedenler üretmeye koyuldu. Zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersleri bu dönemde konuldu, pek çok değişikliğe uğramış olsa da darbecilerin izlerini taşıyan Yükseköğretim Kanunu bu dönemde çıkarıldı. Üniversiteler YÖK düzeni ile özerk ve demokratik niteliğini yitirdi. Üniversiteler kendi yöneticilerini seçemez hale getirildi, rektörlerin yetkileri üniversite bileşenlerinin aleyhine ciddi biçimde artırıldı. Eğitim ve bilim emekçilerinin esnek ve güvencesiz çalıştırılmasının ilk adımları bu dönemden atıldı. Eğitimde özelleştirme ve ticarileştirmeye, eğitimi sermaye birikim alanı olarak görmeye bu dönemde başlatıldı.
12 Eylül askeri darbesi, Türkiye’nin karanlık ve kederli bir dönemiydi, eğitim alanı bu süreçten çok ciddi biçimde etkilendi. 12 Eylül bugünkü siyasal İslamcı-Türkçü, ataerkil sağ popülist otoriter iktidarın beşiği idi, ekonomik, toplumsal ve ekolojik çoklu krizleri getiren politikaların fideliği 12 Eylül darbesidir.
1982 Anayasası pek çok değişikliğe uğrasa bile 12 Eylül zihniyeti hep kalıcı oldu, ancak bugünkü haliyle 1982 Anayasası, kendi maddelerinin bile yaşama geçirilemediği bugünkü Anayasasız, hukuku dinlemeyen, iktidar aygıtının uzantısı olan bir dönemin kaldıracı oldu. Anayasa Mahkemesi’nin kararları bile dikkate alınmıyor kimi zaman yürütme tarafından, uygulanmıyor, hatta kendi uygulamaları hakkında olumsuz karar verdiğinde “Anayasa Mahkemesi kapatılmalı!” diyen iktidar ortakları ile karşı karşıyayız.
2-Eğitime aktarılan kamu kaynakları gittikçe azalıyor ve eğitimin niteliğinin gerilediğini gözlemliyoruz. Aladağ yurt yangını gibi korkunç olaylar kamunun el çektiği alanlara cemaatlerin/tarikatların yerleştiğini gözler önüne serdi. Bu koşullar altında eğitimden hangi sonuçlar beklenebilir?
TBMM, Merkezi Yönetim Bütçesini tartışıyor. Dövizdeki çok hızlı artış, devletin hem gelir hem de harcama öngörülerini büyük ölçüde, daha bütçe süreci bitmeden değiştirdi. Ekonomik, siyasal, yönetsel çoklu krizlerin tam ortasında yaşamaya çalışıyoruz.
MEB ve Üniversitelere ayrılan kaynaklar, artan öğrenci sayısı ve Covid-19 salgınında ortaya çıkan yeni gereksinmelere rağmen artmıyor, aksine azalıyor. Milli Eğitim Bakanlığı ve YÖK ve üniversiteler bütçe ödeneklerinin milli gelire oranı düşmüş durumda, eğitim yatırımı harcamaları yıllar içinde giderek düşüyor.
Nitelikli kamu hizmeti ve eğitim hizmeti üretmekten vazgeçildiğinde bu işlevleri kapitalist bir toplumda kâr amaçlı şirketlere ve vakıf ve derneklere bırakırsınız. Yani kamusal eğitim tasfiye edildiğinde özel okullara yönelim olur. Bu durumda özelleştirmelere, şirket gibi çalışan sivil toplum örgütlerine bırakılan, yani kamunun el çektirildiği alanlar kârdan başka bir şey düşünmeyen şirketlere ve siyasal saiklerle desteklenen aynı zamanda ekonomik olarak beslenen siyasal İslamcı cemaatlere/tarikatlara bırakılınca insan, toplum ve doğadan yana hiçbir duyarlığı olmayan, denetlenmeyen, yeterlikten yoksun insanlara bırakılmış tahrip edilmiş bir alan ile karşı karşıya kaldık ve kalıyoruz. Aladağ yurdunda yanan çocuk bedenler, Soma madeninden çıkarılan cansız bedenler, Ankara ve Suruç katliamları ve diğerlerinde yitirdiğimiz yurttaşlarımız, vakıflar ve derneklerde ihmal ve istismar edilen çocuklar, erkeklerce hunharca öldürülen kadınlar, iş cinayetlerinde yaşamlarını kaybeden işçiler ve emekçiler, nitelikli, sorumlu, yeterlikleri yüksek emekçilerle üretilen kamu hizmetlerinin tasfiyesinin bir sonucudur. Sosyal, demokratik, laik hukuk devleti söylemleri Anayasa’da askıda öylece beklemektedir.
Dönüştürülen, bozulan, tahrip edilen kamu hizmetlerini müşterek alanlarımız olarak yeniden tanımlamak zorundayız.
3-Eğitimin güncel durumuna bakarak sizce eğitime ilişkin Anayasal güvence altına alınması gereken ilkeler nelerdir?
Çocuklar ve gençler için eşit/denk koşullar sunan, kamusal, çoğulcu, çocukları ve gençleri güçlendiren, özgürleştiren, doğayı gözeten bir eğitim; “hep birlikte tüm çoğul niteliklerimizle nasıl yaşayabileceğimizin temelini oluşturur. Ancak bu ilkeler daha da ayrıntılandırılabilir ve bunlar anayasal güvence altına alınmalıdır:
- Toplumsal ve ekonomik köken, ırk, renk, cinsiyet, cinsel yönelim, siyasal görüş ayrımı gözetmeksizin tüm çocuklara ve gençlere açık, şeffaf, denetlenebilir, parasız, giriş koşullarını, eğitim süreçlerini ve eğitimin sonuçlarını denk hale getiren kamusal bir eğitim.
- MEB’de, il ve ilçe müdürlüklerinde, okullarda öğretmenlerin, velilerin ve öğrencilerin, kısaca eğitimin bileşenlerinin sendika ve örgütlerinin tüm çoğul bireşimi ile eğitimsel kararlara katılımını olanaklı kılan demokratik bir eğitim.
- Dinin devlet tekelinden çıkarıldığı, kamu otoritelerinin inanan ve inanmayan tüm yurttaşlarına eşit mesafede yaklaştığı, din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi’nin zorunlu olmaktan çıkarıldığı laik bir eğitim.
- Kadınları ve kız çocuklarını güçlendiren karma, cinsiyet eşitlikçi bir eğitim.
- Anadili farklı olan çocukların dillerini öğrenmelerini sağlayan, diğer bir deyişle anadilinde eğitim hakkını gözeten bir eğitim.
- İklim krizi, hava kirliliği, müsilajlar, salgınlar karşısında doğayı gözeten, ekoloji temelli bir eğitim.
- Mesleğin özgül nitelikleri bağlamında öğretmenlerin ve akademisyenlerin ifade özgürlüğünü ve mesleki özerkliğini anayasal güvence altına alan bir eğitim.
Nejla Kurul 24.11.2021