Bu sabah (19 Nisan 2017) saat 05:00’da, aralarında Beyoğlu’nda Hayır kampanyası yürüten Abdurrahman Atalay, ÖDP İl Yöneticisi Mesut Geçgel, Beşiktaş Halkevi’nden Murat Yıldırım, Fatih Haziran Meclisi’nden Serdal Gül ve FKF Genel Başkanı Ufuk Çavdar’ın da aralarında bulunduğu 16 kişi İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi ekipleri tarafından gerçekleştirilen ‘şafak baskınları’ ile gözaltına alındı.
Gözaltına alınan bütün bu kişilerin ortak noktası ‘Hayırcı’ olmaları ve Seçim Kanunu’na aykırı şekilde verilen Yüksek Seçim Kurulu kararını protesto etmiş olmalarıydı. Zaten sabahın 5’inde evlerine gelen polislere ne ile suçlandıklarını sorduklarında, ‘evet’in meşru olmadığına ilişkin propaganda yaparak halkı kışkırtmak’ yanıtını almışlardı.
İşin tuhaf yanı, haklarında terör veya örgüt suçlaması olduğuna dair hiçbir veri bulunmayan bu kişilerin gözaltı işlemlerinin, Terörle Mücadele Şubesi tarafından gerçekleştirilmiş olmasıydı. Bu durumun sebebini soran Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul Milletvekili Ali Şeker’e, ‘seçim sonuçlarına karşı halkı kışkırtmak diye bir suç olmadığı, zaten gözaltı işlemlerinin TEM tarafından yapılmasının da şahısların terörle suçlanacağı anlamına gelmediği, bunun emniyet birimleri arasındaki iş bölümü ve yoğunluktan kaynaklandığı’ açıklaması yapıldı.
Talepleri Seçim Kanunu’nun uygulanmasıydı. Bu taleplerinin ‘halkı kışkırttığı’ gerekçesi ile İstanbul Emniyet Müdürlüğü binasında tutulmaktaydılar. Ve bu binanın girişindeki Atatürk portresinin altında, altın yaldızlı harflerle ‘Polis Kanun Adamıdır’ yazmaktaydı.
Sabahın erken saatlerinden itibaren pek çok avukat, gözaltına alınan yurttaşlarla görüşebilmek için emniyet müdürlüğüne gitti. Görüşler gerçekleştirildi ancak akşam saatlerine kadar, ne ile suçlandıkları bir yana, soruşturma numarasını öğrenebilmek dahi mümkün olmadı.
Yegane talebi Seçim Kanunu’nun uygulanması ve anayasal hakları olan seçme ve seçilme hakkını etkili şekilde kullanabilmek olan 16 yurttaş, halen gözaltında.
Binlercesi ise Türkiye’nin dört bir yanında sokakta ve aynı talepleri tekrarlıyorlar.
‘Halkı Seçim Kanunu’nu Uygulatmaya Tahrik Suçu’nu hukuk literatürüne sokan ve belirsizliklerle dolu olan bu ‘tuhaf soruşturma’, Türk hukuk düzeninin ‘uzay boşluğunda’ gideceği yolu arıyor.