Soma’da Cumhuriyet tarihinin en büyük işçi katliamı yaşandı. 301 işçi, aynı anda hayatını kaybetti. Katliamın hemen ardından büyük patron Alp Gürkan, canlı yayınlanan basın toplantısı yaptı ve “sorumlu benim” dedi. Katliamın yaşandığı maden ocağı, katliamdan bir süre önce, dönemin Enerji Bakanı Taner Yıldız tarafından “en güvenli maden ocağı” ilan edilmişti, siyasetçilerin katliama yaklaşımı önceki açıklamalarına paralel şekilde “fıtrat” oldu.
Soma havzası, tarım ve enerji politikalarının cisimleşmiş hali adeta. Tarımın tasfiyesi, kota uygulamaları, tütüncülük ve zeytinciliğin fiilen bitirilmesi insanları madenlerde kölelik koşullarında çalışmak zorunda bırakmış. Madenler ise güvencesiz çalışmanın, taşeronlaşmanın, sarı sendikanın kol gezdiği, kapitalizmin en pervasız halinin her gün yaşandığı yerler.
İşçiler işe girebilmek için taşerona nam-ı diğer dayıbaşlarına başvuruyorlar, kimin işe alınacağına, hangi vardiyada, hangi işte çalışacağına dayıbaşları karar veriyor. Kağıt üstünde taşeron yok ama bütün işleyiş taşeronlar tarafından sürdürülüyor; teorik olarak şirketin işçisi olan dayıbaşlarına mühendislerden daha fazla maaş ödeniyor.
İşçiler işe girerken iş sözleşmesi ile birlikte sendikaya üye olmak zorundalar. Sendika seçimlerinde de kendilerine verilen zarflarda yazılı isimleri seçmek üzere oy kullanıyorlar.
Maden sahası rödovans sözleşmesi ile alınmış devletten. Bu sözleşmeye göre, şirketin çıkardığı kömürün tamamı devlet tarafından satın alınacak. Soma Kömürleri A.Ş.’ye verilen üretim sahası sürekli genişletilmiş; şirket sahasının genişletilmesini istemiş, devlet vermiş; şirket kömür çıkarmış, devlet satın almış. Maden sahasının yapısal özellikleri nedeni ile yaşanılan sorunlar hem şirket hem de kamu görevlileri tarafından görmezden gelinmiş. Metan riski olduğu bilinmesine rağmen havalandırmadaki yapısal sorun kendileri tarafından “faciaya yol açar” şeklinde nitelendirilmesine rağmen sorunları bir parça giderebilecek olan “uygulama projeleri” hazırlanmış ancak uygulanmamış.
“Hadi Hadi”
TKİ – ELİ’ye sunulan uygulama projeleri ekinde yer alan haritalar madenin fiilî durumuna uygun değil; haritada havalandırma bacası sürülmüş görünen yerde galeriler var, haritada görülmeyen “kurve” yapılmış. Kurve (kılçık baca), katliamla sonuçlanan olayın başlangıç yerine çok yakın ve katliamın yaşanmasında büyük önem taşıyor. Kurve’nin yapılması ile madenin içinde bazı yerlerde hava akışı durma noktasına gelmiş, kurvenin civarındaki U3 bölgesindeki yapısal sorunlar kurvenin yapılması ile iyice artmış. Peki neden yapılmış kurve? Madenin alt kısımlarına mekanize üretim şiltlerini indirebilmek için, daha fazla üretim için.
Üretim zorlaması katliama giden süreçlerin başında geliyor. İşçiler eksik malzeme ile yetersiz güvenlik önlemleri ile “hadi hadi” denilerek üretime zorlanmış. Gaz değerlerinde yükselmeler istikrarlı olarak göz ardı edilmiş. Madende kullanılması yasak olmasına rağmen ex-proof (alev yürütmez) olmayan malzeme hatta dizel motorlu kepçe kullanılmış. Çalışma koşullarına itiraz eden işçilere “beğenmezsen çalışma” denilmiş ve sendika da bütün bu koşullara göz yummuş, hatta işverenle birlikte hareket etmiş.
Bütün bunlar olurken, maden gerçek anlamda hiç denetlenmemiş. Müfettişler gelmeden önce işveren temsilcisine haber vermiş ve maden denetime hazırlanmış; ayak altında duran malzemeler kaldırılmış, ex-proof olmayan malzemeler ex-proof olanlarla değiştirilmiş, hatta dizel motorlu kepçeler “gömülmüş”. Kamu görevlileri, görevlerini yerine getirmemişler, kendilerine sunulan uygulama projelerinin gerçekten uygulanıp uygulanmadığı başta olmak üzere madenle ilgili hiçbir şeyi gerçek anlamda denetlememişler.
Yargı Süreci
Katliamın ardından, Soma Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma sonucunda, Soma Kömürleri A.Ş.’nin üst düzey yöneticileri de dahil 45 kişi hakkında iddianame düzenlendi. Daha sonra düzenlenen 2 ayrı iddianame ile 6 kişi hakkında da kamu davası açıldı ve hali hazırda 51 kişi sanık olarak yargılanıyor.
Soma Kömürleri A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Can Gürkan, Genel Müdür Ramazan Doğru, Eynez Karanlıkdere Maden Ocağı İşletme Müdürü Akın Çelik, İşletme Müdür Yardımcısı İsmail Adalı, Teknik Nezaretçi Ertan Ersoy ve Üç Vardiya Amiri Memet Ali Günay Çelik “Olası Kastla Öldürme (301 kez) ve Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış Yaralama (162 kez)” suçlarından halen tutuklu olarak yargılanmaktalar. 2015 yılının Aralık ayında tahliye olan sanıklar Yasin Kurnaz ve Hilmi Kazık da aynı suçlama ile yargılanmakta. Diğer sanıklar hakkında “Bilinçli Taksirle Birden Fazla Kişinin Ölümü İle Birlikte Birden Fazla Kişinin Yaralanmasına Neden Olma” veya “Taksirle Birden Fazla Kişinin Ölümü İle Birlikte Birden Fazla Kişinin Yaralanmasına Neden Olma” suçlarını işledikleri iddiası ile iddianame düzenlenmiş bulunmakta.
Duruşmalara katliamdan tam 11 ay sonra 13 Nisan 2015 tarihinde başlandı. İlk duruşmaya katılmak için duruşma salonuna giden aileler polis barikatı ile karşılandı ve yasal mirasçılardan oluşan listelerde ismi bulunmayanların duruşma salonuna alınmayacağı söylendi. O zamana kadar evlerinden fatura ödemek için bile çıkmamış olan anneler, eşler, kardeşler polis barikatını yıkarak duruşma salonuna girdiler; o günden bugüne kadar da davalarının peşini bırakmadılar. Nice yoksulluğa rağmen kimi saatlerce yürüyerek, kimi yevmiyeyle çalıştığı işini bırakıp, kimi çocuklarını komşulara emanet edip duruşma salonunu boş bırakmadı aileler.
Duruşmanın ilk gününe SEGBİS tartışması damga vurdu. Mahkeme, tensip kararı ile tutuklu sanıkların duruşmada hazır edilmelerine karar vermiş iken duruşma öncesinde Adalet Bakanlığı bürokratları imzası ile dosyaya gönderilen yazıda, sanıkların SEGBİS ile dinlenilmesindeki ulvi yararlar anlatılmış ve mahkeme de sanık savunmalarının SEGBİS alınmasına karar vermiş idi. Polis barikatı yarıp salona giren aileler katillerin gözlerine bakarak ifade vermesi konusunda ısrarcı oldular; bu konudaki talepler mahkeme tarafından kabul edildi ve sanıklar salona getirilerek duruşmaya başlandı.
Sanıkların sorgularının tamamlanmasının ardından, CMK md. 201 uyarınca doğrudan soru aşamasına geçildi ve sanıkların sorguları ikişer hafta süren iki blok halinde yapılan 10 celsede tamamlandı. Soruşturma aşamasında 453 kişi, kovuşturma aşamasında 398 kişi tanık sıfatıyla dinlendi. 172 maden işçisi mağdur sıfatıyla dinlenirken 445 maktul yakını ifade verdi.
Bilirkişi heyetinin oluşturulmasına ilk celsede başlandı. Mahkeme tarafından kurulan ara karar ile:
“Soruşturma aşamasında sadece Cumhuriyet Savcısı tarafından alınan bilirkişi raporu göz önüne alınarak mahkememizce hüküm kurulamayacağı anlaşıldığından, …daha önce davaya konu olayla ilgili olarak herhangi bir şekilde basında yazılı veya sözlü açıklama yapmayan, dava konusu olayla ilgili olarak doğrudan bir mütalaa hazırlamayan, maden ocaklarında meydana gelen özellikle kömür yangınıyla ilgili bilimsel çalışmalarda bulunan, fiili olarak kömür maden ocaklarını bilen ve bilimsel çalışmalarda bulunan, maden ocaklarında görev yapan çalışanların görevleri hususunda bilgisi bulunan, maden ocaklarında alınması gerekli İş Güvenliği ve buna yönelik malzemelere ilişkin bilimsel çalışmada bulunan, maden mevzuatını bilen, maden ocaklarının işleyişini iyi bilen ve bu dosyada bilirkişilik yapabilecek olan tarafsız” kişilerin belirlenmesi için çeşitli üniversitelere ve kurumlara yazı yazılmıştır.
Yine daha yargılamanın başında ilk celsede verilen ara karar ile:
Suça konu maden ocağında keşif yapılması ihtimaline binaen havalandırma, yangın söndürme, tamir, tarama, tahkimat, su drenajı, mekanik ve elektrikli iş ekipmanlarının tamiri bakım ve yenilenmesi ve gerekli ayak söküm işlemlerinin gerekli teknik personel nezaretinde gerek İş Sağlığı ve Güvenliği önlemleri alınarak, özel eğitimli ve makul sayıda çalışan tarafından mevcut değerinin kaybına ve değişmesine engel olmak suretiyle ileride yapılacak olan keşif için hazırlığa getirmek çalışma yapılması için Soma Cumhuriyet Başsavcılığına müzekkere yazılmasına” karar verilmiştir.
Bu şekilde maden keşfe hazırlanmış ve bilirkişi heyeti oluşturulmuş; bilirkişilerin isim ve uzmanlıklarına yapılan bir itiraz olmamıştır.
Keşif öncesi madenin keşfe hazırlanması için bilirkişiler görevlendirildi, yapılan hazırlık çalışmalarının kamera ile kayıt altına alınmasına karar verildi. Keşifte de iş güvenliği önlemlerinin alınması için gerekli yazışmalar yapıldı. Sondaj yapılabilmesi için gerekli cihaz ve personel temin edildi. Gerek madeni hazırlayan bilirkişiler gerekse raporu hazırlayan bilirkişilere yeminleri yaptırıldı. Gelişmeler olduğunda bilirkişiler tarafından yapılması istenilen hususlara ilişkin mahkeme kararları alındı ve bilirkişilere bildirildi.
Hazırlıkla görevlendirilen bilirkişi güvenlik nedeni ile madenin bazı bölümlerine girilemeyeceği yönünde kanaat bildirdi. Keşfe hazırlık işlemleri aşamasında yapılan işlemlerle ilgili düzenli olarak mahkemeye bilgi verildi. Keşif öncesi TTK mühendisleri tarafından yapılan işlemler ve ön rapor olarak mahkemeye sunuldu.
Keşif öncesi taraflar, keşifte ve bilirkişi incelemesinde dikkate alınması gereken hususları, yapılmasını talep ettikleri işlemleri ve cevaplandırılmasını istedikleri soruları bildirdi.
Bu şekilde yapılan hazırlıklar sonrasında keşif yapıldı. Madene emniyetli şekilde girebilecek kişilerin sayısı, hazırlık işlemlerini yürüten bilirkişi tarafından belirlendi. Buna göre mahkeme heyeti, bilirkişiler ve mümkün olan en yüksek sayıdaki katılan vekili ve sanık müdafiinin katılımı ile keşif yapıldı.
Keşif işlemi öncesinde yapılan bilgilendirme ve keşif sonrası alınan beyanlar dahil olmak üzere bütün keşif işlemi sesli ve görüntülü olarak kayıt altına alındı. Keşif sırasında fotoğraf çekildi. Çekilen fotoğraflar ve videolar mahkemeye sunuldu.
Keşif sonrası madenin gerekli yerlerinden örnek almak ve sondaj çalışmalarını yürütmek üzere bilirkişiler Prof. Dr. Ali İhsan Karayiğit ve Prof. Dr. Hülya İnaner görevlendirildi, bu bilirkişilerin gözetiminde ve talimatları doğrultusunda sondaj yapıldı, 622 adet örnek alındı ve analizler yapıldı, MTA tarafından yapılan analizler bilirkişiler tarafından değerlendirildi, hatta bazı analizler bilirkişilerin katılımı ile yapıldı ve analiz sonuçları raporda tartışıldı. Bilirkişi Halim Bultan elektrik kablolarından inceleme yapmak için ayrıca madene gitti. Kablo numuneleri, alt ve üst bant numuneleri, kömür ve kayaç örnekleri alındı. Alınan numuneler üzerinde çeşitli bilimsel yöntemlerle analizler yapıldı ve rapora alındı. Sondaj ekibi tarafından yapılan işlemler hakkında sürekli olarak mahkemeye bilgi verildi, ihtiyaç duyulan durumlarda mahkemenin talimatı istenildi ve bilirkişiler, teknikerler ve mahkeme arasında koordineli bir şekilde işlemler yürütüldü. Sondaj işlemleri sırasında da fotoğraf çekildi.
Dosya bilirkişide iken verilen dilekçeler ve duruşma tutanakları bilirkişilere iletildi.
Keşif ve teknik analizler sonucu elde edilen veriler sonrasında bilirkişi rapor düzenledi. Rapor duruşmada okundu. Taraflarca değerlendirildi, tartışıldı. Tarafların bilirkişi raporuna çeşitli açılardan itirazları/eleştirileri oldu. Mahkemece yeni bir heyet oluşturulması yönündeki talepler reddedildi ancak ek rapor alındı. Ek rapor da taraflarca tartışıldı. Ocak 2017 duruşma bloğunda, sanık müdafileri tarafından uzman görüşleri sunuldu. Mahkeme, bu raporları değerlendirmek üzere bilirkişilere gönderdi ve bilirkişiler tarafından Ek Rapor 2 ve Ek Rapor 3 hazırlanarak mahkemeye sunuldu.
Aralık 2016 duruşma bloğunda katılan vekilleri esasa ilişkin görüşlerini detaylı bir şekilde anlattılar.
Kamu Görevlileri
Soma Maden Katliamı yargılamasının kanayan yarası kamu görevlileri hakkında dava açılmamış olmasıdır. Gerek ceza yargılamasının soruşturma ve kovuşturma aşamasında, gerek iş mahkemelerinde gerekse de idari yargıda hazırlanan bütün bilirkişi raporları, gerekse de dosya içeriğinde yer alan ifadeler, madenin yeterince teftiş edilmediğini, devletin denetim sorumluluğunu yerine getirmediğini açık ve tartışmasız bir şekilde ortaya koyuyor. Buna rağmen bir Türkiye klasiği olarak kamu görevlileri hakkında soruşturma izni verilmedi. Bu kararlar idari yargıya götürüldü, idari yargı soruşturma izni verilmesi gerektiğine karar verdi. Ancak halen hakkında soruşturma yapılabilen bir tek kamu görevlisi bile bulunmamakta.
Alp Gürkan
Katliamın hemen ardından basın mensuplarına madenin kendisine ait olduğunu, kendisi tarafından işletildiğini ve sorumlu var ise kendisi olduğunu söyleyen Alp Gürkan hakkında soruşturmanın başında “kovuşturma yapılmasına yer olmadığına” karar verildi ve bu karar kesinleşti. Katılan vekillerinin Alp Gürkan’ın sorumlu olduğuna ilişkin iddiaları ve başvuruları ise devam etti. Nihayet kovuşturma aşamasında alınan bilirkişi raporu ile Alp Gürkan’ın da sorumlu olduğu tespit edildi ve bu tespit üzerine Sulh Ceza Mahkemesi tarafından “kovuşturma yapılmasına yer olmadığına” kararı kaldırıldı ve Alp Gürkan hakkında iddianame düzenlendi.
Madenin yapısal durumunda birincil sorumluluğu olmasına rağmen Alp Gürkan hakkındaki iddianamede suç tipi “olası kastla insan öldürmek” değil “Bilinçli Taksirle Birden Fazla Kişinin Ölümüne ve Birden Fazla Kişinin Yaralanmasına Neden Olma” olarak belirtildi. Katliamın ardından sorumluluğu üstlenen Alp Gürkan, yargılanmaya başladığı andan itibaren “kendisinin sorumlu olmadığını, bir sorumlu var ise sorumluluğun olay tarihindeki Yönetim Kuruluna ait olduğunu” söyleyerek öz oğlu sanık Can Gürkan’ı işaret etti.
Fırıldak Keser
Alp Gürkan’ın yargılamaya dahil olması ve resmi patron Can Gürkan’ın uzun süredir tutuklu olması, sanıkların yargılamayı yargılama sınırları dışına taşımasına neden oldu.
Sanıklar 15 temmuz sonrası madeni Fetö’nün yaktığını söylemeye başladılar. Yetmedi, Müge Anlı’nın programına katılan bir kadının “kocam ‘Soma’yı da ben yaktım’ dedi sonra ortadan kayboldu” dediğinden bahsedip Müge Anlı’nın programına müzekkere yazılmasını talep ettiler.
Önce mahkeme başkanını sonra heyeti reddettiler; hakimin reddini değerlendiren mahkeme her iki seferinde de CMK md. 31/3 uyarınca red istemini geri çevirdi. Verilen bu karar itiraz prosedüründen geçti, itirazlar reddedildi ve böylelikle mahkeme başkanının veya heyetin reddi isteminin yerinde olmadığı anlaşıldı.
Duruşma salonunda bunlar olurken sanıklar ve müdafileri boş durmadı. Hakimin reddi gerekçesi yaptıkları bir mevzuyu ayrı bir soruşturma konusu haline getirdiler. Şöyle ki;
Madenin keşfe hazırlandığı aşamada sürekli kamera kaydı yapılırken, trafoya kedi girmiş olacak ki bir süreliğine elektrik kesildi ve tam o sırada iki adet pet şişe ve bir adet bir adet sprey kutusu bulundu. Mahkeme talimat yazarak bilirkişilere bu eşyaların nerede bulunduğu sordu ve gelen cevaptan eşyaların bulunduğu yerin olayın orijinine uzak bir nokta olduğu anlaşılmış akabinde hazırlanan bilirkişi raporunda da bu delillerin neden dikkate alınmadığı açıklandı.
Sanık müdafilerinden Av. Yusuf Koçyiğit’in beyanlarından sanık müdafilerinin madene girdiği anlaşıldı. Maden keşiften önce Soma kömürleri A.Ş.’ye teslim edilir. Pet şişelerin madene sonradan konulduğu çok nettir. Sanık müdafileri sabotaj iddiarının bir parçası olarak bu pet şişeleri gündemde tutmaya çalıştı.
Yine bu kapsamda Aralık 2016 duruşması öncesinde “süperpoligon” isimli bir sitede mahkeme başkanının delilleri toplamaması ve değerlendirmemesi nedeni ile hakkında soruşturma açıldığı ileri sürüldü. Birkaç gün sonra Habertürk de aynı haberi yaptı
Aralık celsesi sonrası UYAP üzerinden Manisa Cumhuriyet Savcılığı tarafından 2016/15960 Soruşturma sayılı dosyasından yazılan yazı ile dosyamızdaki bazı delillerle ilgili inceleme yapılıp yapılmadığının sorulduğunu ve duruşma tutanaklarının gönderilmesinin istenildiğini gördük. Bu müzekkereye verilen cevap sonrasında Savcılık pet şişe içindeki sıvı yağ, pet şişe içerisinde beyaz renkli sıvı ve 1 adet yanmış ve patlamış sprey kutusunu incelemek üzere istedi. Savcılık dosyasının şikayetçisinin Can Gürkan suçun “terör örgütü üyeliği ve insan öldürme” olduğu öğrenildi.
Haberlerden devam edelim: bir süre sonra Sabah gazetesinin başını çektiği bazı gazeteler, katledilen madencilerin ailelerini ve vekilleri olarak bizleri terör örgütleri ile irtibatlandırmaya çalıştılar.
Mahkeme tarafından Manisa Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazı yazılarak, 2016/15960 Soruşturma sayılı dosyası ile ilgili bilgi verilmesi istenildi; Savcılık soruşturmada kısıtlılık kararı verildiğini de belirterek sadece şikayetçisini ve soruşturma konusunu bildirdi.
Mahkemece toplanan, tartışılan, emanete alınan bir delil hakkında, henüz yargılama devam ederken başka bir adli mercinin işlem yapması kabul edilemez. Bu en hafif ifade ile “adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs”tür, soruşturma iddiaları ile mahkeme heyeti üzerinde baskı kurulmaya çalışılmasıdır. Yapılan yargılamayı ve mahkeme tarafından verilecek kararı değersizleştirme çabasıdır. Bütün bunlar 301 kişinin göz göre göre öldürülmesinin üstünü kapatma, fıtratla açıklanamayacak kadar açık iş cinayetinin sorumluluğunun karma terör örgütleri şaibesi ile azaltılması çabasıdır.
Mahkemenin verdiği tutukluluk kararlarını eleştiren sanık Can Gürkan müdafii Av. Abdurrahman Gök, mahkeme heyetine hitaben “keser döner sap döner, gün gelir hesap döner” demekte bir sakınca görmedi. Aynı sanık müdafii Manisa Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma başlatılması sonrasında, duruşma salonunda, mahkeme heyetini HSYK’ya şikayet ettiklerini ve HSYK’nın soruşturma başlattığını, müfettiş görevlendirildiğini; mahkemece incelenmediğini iddia ettikleri delilleri devletin her kademesine götüreceklerini, mahkeme heyetini devlet denetleme kuruluna şikayet ettiklerini beyan etti.
Mahkeme heyeti, hakkında bir şikayet olduğunu, soruşturma başlatılıp müfettiş görevlendirildiğini, duruşma salonunda sanık müdafilerinden öğrendi. Manisa Cumhuriyet Başsavcılığı kovuşturmanın delili olan bir delile dayanarak yürüttüğü soruşturmanın gizliliğini ihlal edeceği için Mahkemeye soruşturma dosyası ile ilgili bilgi vermedi ancak tutuklu sanık Can Gürkan, aynı soruşturma dosyasının içeriği ile ilgili duruşmada çeşitli beyanlarda bulundu.
Bütün bunlar olurken 26.01.2017 tarihli celsede, esas hakkında mütalaasının hazır olduğunu beyan eden duruşma savcısı, duruşmaya verilen aradan sonra “mütalaasını daha sonra sunacağını” beyan etti. Savcıya istediği süre verildi ve bir sonraki celse olan 20.02.2017 tarihli celsede esas hakkında mütalaası sorulan duruşma savcısı “esas hakkında mütalaamızın derlenip toparlanarak hazırlanması için süre talep edilen sanıkların ve sanık müdafilerinin yapacakları savunmaları değerlendirileceğinden, gerekli sürenin verilmesinin sağlanması” nı talep etti. Duruşma savcısının aynen alıntılanan kötü bir Türkçe ile verilen bu beyanında sanık müdafilerinin savunmasından sonra mütalaa vereceğini söylemesi usul hukuku kurallarına aykırıdır. Bizler bunun böyle olmadığını görüyoruz; bir ay önce hazır olduğu söylenilen mütalaanın halen verilmemesi için hukuki bir gerekçe olmadığından savcının laf çevirdiğini de görüyoruz.
Akhisar Cumhuriyet Savcılığının idari amiri olan Manisa Cumhuriyet Savcılığı tarafından soruşturma yürütülürken, duruşma salonunda sanık müdafileri alenen heyeti tehdit ederken, terör örgütü şaibeleri ortalıkta uçuşurken, OHAL ve memleketi kamplaştıran referandum süreci devam ederken, KHK’larla insanlar işsiz kaldıkları sabahlara uyanırken böylesi bir dosyada mütalaa vermenin “ürkütücü” olduğunu anlıyoruz.
Ancak, Soma Maden Katliamı dosyasında ürkecek bir şey yoktur. Halihazırda yargılanan sanıkların yanı sıra, henüz yargılatamadığımız kamu görevlileri 301 insanın göz göre göre öldürülmesinden sorumludur. Emile Zola’nın “Germinal”i, Gabriel García Márquez’in “Kırmızı Pazartesi”sidir yaşanılan. İnsanlık dışı koşullarda çalışan madende, ölümlerin geldiğini herkes görmüş, katliamın önüne geçmek için kimse bir şey yapmamıştır; hatta kâr hırsı ile ölümleri getiren süreç sanıkların iradî fiilleri ile örülmüştür.
Keser istediği şekilde dönebilir, ne denli fırıldak olduğunu görürüz birlikte. Hesap dönecekse, döneceği yer hayatını kaybeden işçiler için adaletin sağlanmasıdır. Çünkü bu keser, bu zamana kadar hep sermaye sınıfı lehine yontmuştur ancak ailelerin pes etmeyen adalet mücadelesi mutlaka sonuç verecektir. Hesabın dönmesini ve adaletin gerçekleşmesini biz de istiyoruz; siz istediğiniz kadar döndürün keseri, çabalarınız beyhudedir. Gerçek ortadadır; kâr hırsı 301 kişiyi öldürmüştür; bu sanıklar da bu katliamın sorumlularıdır.
Şimdi bizler yine Akhisar’da Soma Maden Katliamı dosyasının duruşmasındayız. Bakalım, duruşma savcısı bu kez mütalaasını verebilecek mi? Bakalım, sanıklar ve müdafileri mahkeme heyetini tehdit etmeyi hangi aşamaya sıçratacak? Bakalım, ailelerin gözünün içine baka baka türlü oyunlar çevirmeye ne kadar devam edecekler?
Katliamın 3. yıldönümü yaklaşırken, yargılamanın da tam iki senesi sona erdi. Katılanlar ve katılan vekilleri olarak mahkeme heyetiyle çokça tartıştık; reddedilen taleplerimiz oldu, Başkanın kararına karşı heyete itiraz ettik, zaman zaman duruşma adabının sınırlarını zorlayacak şekilde sesler yükseldi. Ancak bütün baskı ve tehditlere rağmen, tepelerinde sürekli sallanan soruşturma tehditlerine rağmen, heyetin hakimlik yapmaya çalıştığını gördük bu zamana kadar. Bu heyet nasıl bir karar verir, baskılara karşı ne kadar direnebilir, memlekette bağımsız/tarafsız mahkeme kalmamışken uluslararası mevzuatın kendilerine yüklediği bağımsızlığı ve tarafsızlığı ne kadar koruyabilir, bu sorular sürekli aklımda. Ankara’da hakimler var mı bilmiyorum ama Akhisar’da hakimlik yapmaya çalışan bir heyet var.
KAYNAK: HUKUK POLİTİK – www.hukukpolitik.com.tr adresinden alınmıştır.