Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun Teklifi, Adalet ve Kalkınma Partisi üyesi 52 milletvekilinin imzasıyla 17 Aralık 2020 tarihinde Meclis Başkanlığı’na sunuldu.[1]
Son yıllarda temel hak ve özgürlükleri ilgilendiren çok sayıda kritik kanun teklifinin torba yasalar içine gizlenmesine alışmıştık ama bu kanun teklifiyle durum bir adım daha öteye taşındı. Türkiye’de zaten son yıllarda giderek artan bir baskının hedefi olan sivil toplum kuruluşlarını ve dernekleri “imha” edecek düzenlemeler, Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun Teklifi’ne saklandı.
Kaos-GL hukuk koordinatörü avukat Kerem Dikmen’in teklifin özellikle LGBT+ derneklerine etkisini özetlediği bilgi notunda belirttiği gibi, teklifte yer alan 43 maddeden yalnızca altısı buna ilişkinken, yedi maddesi dernekleri doğrudan ilgilendiren Dernekler Kanunu’na, dört maddesi ise dernek faaliyetlerini ilgilendiren Yardım Toplama Kanunu’na ilişkin.[2] Bu yazının yazıldığı sırada kanun teklifinde yer alan 43 maddenin 19’u görüşülüp kabul edildi.
Teklifle ilgili kanunlarda değişiklik yapılması istenilen konuları üç başlık altında toplamak mümkün. Bu konu başlıklarının insan haklarına aykırı yönlerini, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin (İHAM) yakın dönemde verdiği ihlal kararları ve uluslararası insan hakları kuruluşlarının raporları bağlamında ele alacağım.
Avukat-müvekkil gizliliğine ilişkin değişiklik
Teklifin 20. maddesinde 5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun’un 2. maddesine “savunma hakkı bakımından diğer kanun hükümlerine aykırı olmamak kaydıyla” “Avuktlık Kanunu’nun 35. maddesinin 2. fıkrası kapsamındaki taşınmaz alım satımı, şirket, vakıf ve dernek kurulması, idaresi ve devredilmesi gibi işlerle sınırlı olmak üzere serbest avukatlar” ifadesinin eklenmesi önerildi.
Buna göre, avukatlar, yukarıda sayılan hallerde Başkanlık ve denetim elemanları tarafından istenilecek her türlü bilgi, belge ve bunlara ilişkin her türlü ortamdaki kayıtları paylaşmak zorunda kalacak ki bu, avukat-müvekkil gizliliğine ve avukatın sır saklama yükümlülüğüne aykırıdır.
Fransız avukatların müvekkilleri tarafından yürütülen olası para aklama faaliyetlerine ilişkin şüphelerini rapor etme yükümlülüğü ile ilgili Michaud v. Fransa kararında İHAM, para aklama ve ilgili suçlarla mücadelenin önemini kabul etmekle birlikte, avukat-müvekkil ilişkilerinin gizliliğinin önemini vurgulayarak, avukatların bu bilgileri Barolar gibi meslek kuruluşlarıyla değil de, devlet makamlarıyla paylaşmak zorunda bırakılmalarının avukatlara yönelik bir müdahale olarak kabul edilebileceğini belirtmişti.[3]
Derneklerin denetlenmesi ve derneklere kayyum atanmasına yönelik düzenleme
Teklifle birlikte halihazırda yoğun bir denetim altında olan derneklerin, daha sık inceleme geçirmesinin de önü açıldı. Teklifte yurtiçinde veya yurtdışında bulunan derneklerin ve vakıfların Türkiye’deki faaliyetleri için aldığı/dağıttığı/ortak bir çalışma yürüttüğü fon ve hibeleri İçişleri Bakanlığı’na önceden bildirme yükümlülüğü getirildi. 10. maddeye göre, fiziki olarak ya da internet ortamında izinsiz yardım toplayanlara öngörülen idari para cezası miktarı arttırıldı.
13. maddeye göre, dernekler İçişleri Bakanlığı ve dahası, polis ve jandarma gibi kamu görevlisi statüsünü haiz herkes tarafından denetlenebilecek. Bu kararların uygulanmaması halinde, kişilere teklifle alt sınırları yükseltilen idari para cezaları ve hapis cezaları verilebilecek.
Teklifin en can alıcı noktası ise, Dernekler Kanunu’nun 30/A maddesine eklenecek bir madde ile yöneticileri hakkında Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun kapsamında yer alan suçlar ile Türk Ceza Kanunu’nda yer alan uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti veya suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçlarından bir soruşturma açılmış olması halinde, hakim kararıyla, İçişleri Bakanlığı’nın bu kişileri görevden uzaklaştırmaya ve hatta derneğin faaliyetini durdurmaya karar verebilecek olması. Bu, hakkında kesinleşmiş bir mahkumiyet hükmü olmasa dahi, yukarıda sayılan suçlardan hakkında soruşturma başlatılan bir dernek yöneticisinin görevden uzaklaştırılması anlamına geliyor. Böylece yıllardır belediyeler için gördüğümüz kayyum uygulaması, derneklere de sirayet ettirildi.
Sivil toplum kuruluşları ve insan hakları örgütleri, özellikle 15 Temmuz darbe girişiminin ardından daha önce Türkiye’de benzeri görülmemiş bir toplu saldırıya maruz kaldı. Gündem Çocuk Derneği ve Özgürlükçü Hukukçular Derneği gibi sivil toplum kuruluşları ve hak örgütleri kanun hükmünde kararnamelerle kapatıldı. İnsan hakları toplantısı için Büyükada’ya giden Helsinki Yurttaşlar Derneği’nden avukat Nalan Erkem, çevirmen Özlem Dalkıran, Kadın Koalisyonu’ndan İlknur Üstün, İnsan Hakları Gündemi Derneği’nden avukat Günal Kurşun ve Veli Acu, Eşit Haklar İçin İzleme Derneği’nden Nejat Taştan, Hak İnisiyatifi’nden Şeysmus Özbekli, 18 Temmuz 2017 tarihinde tutuklandı. Bu dava kapsamında Uluslararası Af Örgütü’nün tarihinde ilk kez, bir ülkede, hem direktörü hem yönetim kurulu başkanı aynı anda tutuklandı ve hapis cezası aldı. Gezi Parkı soruşturması kapsamında 16 Kasım 2018 tarihinde hak savunucuları evleri basılarak gözaltına alındı. Osman Kavala, bir beraat, derhal tahliyesini talep eden kesinleşmiş bir İHAM ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi kararlarına rağmen hala tutuklu. Raporları sebebiyle aralarında İnsan Hakları Derneği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı, Mazlum-Der gibi kuruluşların olduğu dernek ve vakıflar hakkında ceza kanununun çeşitli maddeleri soruşturma başlatıldı. Başta Diyarbakır Barosu ve Türkiye Tabipler Birliği olmak üzere barolar ve meslek örgütleri üst düzey devlet yetkilileri tarafından “hain” denilerek damgalandı, hedef gösterildi.
Bu yargısal tacize bakıldığında, Türkiye’deki herhangi bir sivil toplum kuruluşunda hakkında soruşturma ya da kovuşturma bulunmayan kimsenin kalmadığı söylenebilir. Soruşturma ve kovuşturmaların içeriği ise, bilindiği üzere, bu kişilerin insan hakları alanında yürüttükleri faaliyetleridir.
İHAM, Mergen ve diğerleri kararında Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği üyesi başvurucuların dernek bünyesi altında yürüttükleri faaliyetler nedeniyle “Ergenekon terör örgütü tarafından kontrol altına alındıkları, derneğin bu yasadışı örgüte yardım ettiği ve Ergenekon suç örgütünün iddia edilen temel hedefleri, örgütün sivil toplum kuruluşlarına ilişkin eylem planları, soruşturma kapsamında elde edilen deliller ve sanıklar arasındaki ilişkiler dikkate alındığında üzerlerine atılı suçu işlemiş olabilecekleri” iddiasıyla gözaltına alınmasını ve Osman Kavala kararında yasal olan ve serbest bir şekilde faaliyetlerine devam eden sivil toplum kuruluşları bünyesinde yürütülen faaliyetler sebebiyle başvurucunun tutuklanmasını, Sözleşme’ye aykırı bulmuştu.[4]
Bu sebeple soruşturma ve kovuşturma altında olan, hapis cezası alan Dernek yöneticilerinin, haklarında kesinleşmiş bir mahkumiyet kararı olmadan, sadece soruşturmaya dayalı olarak görevlerinden uzaklaştırılmaları ve bir adım daha ileri gidilerek, derneğin faaliyetlerinin durdurulması masumiyet karinesine aykırı olduğu gibi, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin (İHAS) 11. maddesinde güvence altına alınan dernek kurma ve örgütlenme özgürlüğünü de ihlal eder.
İHAM, dernek üye ve yöneticileri hakkında yürütülen davalar nedeniyle derneklerin kapatılmasına ilişkin en güncel kararını, 21 Temmuz 2020 tarihinde Türkiye’ye karşı verdi. Mahkeme, TAYAD’ın Adana şubesinin bazı yöneticilerinin yasadışı eylemlerde bulunduğu iddiasıyla bu davalarda henüz kesinleşen bir yargı kararı olmamasına rağmen yetkililer tarafından kapatılmasının 11. maddede düzenlenen örgütlenme ve dernek kurma özgürlüğünü ihlal ettiğine karar verdi.[5]
Mahkeme bu kararda, bir derneğin feshedilmesinin üyeleri üzerinde önemli sonuçlara yol açan çok ağır bir tedbir olduğunu ve sadece çok ciddi bir durumda böyle bir tedbire başvurulması gerektiğini vurguladı. Yerel mahkemelerin, derneğin bazı üyeleriyle ilgili ceza mahkemeleri tarafından verilen özellikle de henüz kesinleşmeyen kararlara dair bağımsız bir değerlendirme yapmadığını, özellikle dernek kurma özgürlüğünün özüne dokunan bir müdahale olarak derneğin feshedilmesini meşru kılacak gerekçelerin varlığının gösterilmediğini ve bunun başvurucu dernek ve üyeleri üzerinde ve ayrıca genel olarak, insan hakları örgütleri üzerinde caydırıcı bir etki yarattığını belirtti.
Derneklerin malvarlıklarının dondurulmasına ilişkin düzenleme
Teklifin 35. maddesi, Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun’un (TFÖHK) 5. maddesine de bir ek getiriyor. Buna göre, TFÖHK’nin 3. ve 4. maddesi kapsamına giren fiillerin gerçekleştiği hususunda makul sebeplerin varlığı halinde Değerlendirme Komisyonu’nun önerisi üzerine Cumhurbaşkanı tarafından kişi, kuruluş veya organizasyonların Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin ilgili kararları uyarınca oluşturulan listelere eklenerek malvarlıklarının dondurulması Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne teklif edilebilecek.
Avukat Duygu Köksal’ın dikkat çektiği üzere, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin terörizmin finansmanıyla ilgili 28 Mart 2019 tarihinde kabul ettiği karar, İnsan Hakları İzleme Örgütü, Uluslararası Af Örgütü ve Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu tarafından “terör eylemiyle gerçek bir bağın olmadığı durumlarda, insan hakları savunucularını ve meşru çalışmalarını yaftalama konusunda hükümetlerin elini güçlendirme yönünde ciddi bir risk taşıdığı ve kötüye kullanılmaya açık olduğu” gerekçesiyle eleştirilmişti.[6]
Nitekim İHAM da, Azerbaycan’daki Barış ve Demokrasi Enstitüsü’nün yöneticisi ve insan hakları savunucusu olan başvurucunun Ermenistan’daki bir sivil toplum kuruluşuyla başlattığı proje kapsamında havaalanında gözaltına alınması ve banka hesaplarının dondurulmasına ilişkin başvuruda hiçbir somut gerekçe gösterilmeden banka hesabının dondurulmasını, mülkiyet hakkına aykırı bulmuştu.[7]
Bu konuya ilişkin bu yıl Hükümet’e bildirilen Türkiye’ye karşı bir başvuru da var. Yurtdışından gelen fonların kullanılmadan önce Vakıflar Müdürlüğü’ne bildirilmesi gerektiği yönündeki kuralı yerine getirmeyen Af Örgütü’nün o dönemki başkanına 9,246 TL idari para cezası verilmesinin dernek kurma özgürlüğüne, mülkiyet hakkına ve ayrımcılık yasağına aykırı olup olmadığına dair Türkiye’den savunma istenildi.[8]
Sözleşme’nin 18. Maddesi Altında Genel Bir Değerlendirme
Görüldüğü üzere İHAM kararlarına aykırı öneriler içeren söz konusu teklif, HDP ve CHP milletvekilleri Garo Paylan ve Utku Çakırözer’in de vurguladığı gibi, İçişleri Bakanlığı’nın dernekler üzerindeki yetkisini arttırarak, birçok sivil toplum kuruluşunun faaliyetlerini geçici ve hatta kalıcı olarak durdurup sivil toplumu susturmayı amaçlayan[9] çok sayıda yeni düzenleme getiriyor.
Türkiye’den 22 insan hakları örgütünün insan hakları savunucularının karşılaştığı her türlü baskıya karşı ortak tepki geliştirmek amacıyla oluşturduğu İnsan Hakları Savunucuları Dayanışma Ağı, ağın kuruluşunun birinci yıl dönümü olan 17 Aralık 2020 tarihinde bir basın açıklaması düzenleyerek, insan hakları savunucularının 2020’de maruz kaldığı baskılara ilişkin raporunu paylaştı.[10]
Kadın ve LGBT+ hakları örgütlerinin, baroların, Türkiye Tabipler Birliği’nin, İnsan Hakları Derneği’nin dernek ve birlik olarak yürüttükleri çalışmalar ve hak savunucularının, avukatların, doktorların, mesleki ve siyasi faaliyetleri nedeniyle soruşturma, kovuşturma ve hapis cezalarıyla karşılaştığını belirten raporda, bütün bunların hak savunucularını demokratik bir toplumda insan haklarının korunması için üstlendikleri çok önemli sorumluluğu yerine getirmelerini engelleme, cezalandırma ve yıldırma amacı taşıdığı da vurgulandı.
Bu kanun teklifi, raporda belirtilen engelleme, cezalandırma ve yıldırma amacının son ve belki de, en bitirici darbesi ve İHAM’ın geliştirdiği üç aşamalı test bağlamında, çıkartılan yasal düzenlemeler, bireysel ve genel olarak ülkedeki insan hakları savunucularına yönelik yargı tacizi doğrultusunda, İHAS’ın 18. maddesine de aykırı bir amaç taşıyor.
Zira Mahkeme, özellikle 2014 yılından bu yana Azerbaycan’daki insan hakları savunucularının ve sivil toplum kuruluşlarının insan hakları alanında yürüttükleri faaliyetleri nedeniyle yurtdışından aldıkları fon ve hibeler üzerinden ceza kanunlarındaki farklı suç isnatlarıyla tutuklanmasını, üst düzey devlet görevlileri ve iktidar yanlısı basın kuruluşları tarafından “vatan haini”, “ajan”, “dış mihrak” denilerek damgalanmalarını, ev ve ofislerinin aranmasını, malvarlıklarına el konulmasını/dondurulmasını, yurtdışına çıkmalarının yasaklanmasını, susturma ve cezalandırma amacının bir sonucu olarak değerlendiriyor.
Bu bağlamda İHAM, Azerbaycan’da meydana gelen insan hakları ihlalleriyle ilgili raporlar hazırlayan, başta Avrupa Konseyi olmak üzere ulusal ve uluslararası insan hakları örgütleriyle birlikte çalışan insan hakları savunucusu Rasul Jafarov’un uluslararası insan hakları örgütlerinden alınan hibelere ve bu gelirlere ilişkin prosedürlere uymadığı iddiasıyla yasadışı girişimcilik, vergi kaçakçılığı gibi suçlardan tutuklanmasıyla ilgili başvuruda[11]; sivil toplum kuruluşu liderlerinden insan hakları savunucusu Anar Mammadli’nin 2013 yılında yapılan başkanlık seçimlerinde meydana gelen usulsüzlüklere ilişkin raporunun yayınlanmasının ardından tutuklanmasına ilişkin başvuruda[12]; insan hakları hukuku alanında avukatlık yapan ve bir sivil toplum kuruluşunun başkanı olan Aliyev’in Haziran 2014’te Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin bir oturumunda, Azerbaycan’da insan haklarının durumu üzerine telefon bağlantısı ile bir rapor sunmasının ardından aralarında iktidar partisi milletvekillerinin de bulunduğu çok sayıda kişi tarafından hedef gösterilmesi ve yasadışı girişimcilikte bulunma, güveni kötüye kullanma ve vergi kaçakçılığı suçları isnat edilerek evinin ve ofisinin aranmasına ve tutuklanmasına ilişkin başvuruda[13] bu müdahalelerin ardında yatan amacın hak savunucularını susturmak, cezalandırmak ve ayrıca ülkedeki sivil toplum hareketini etkisiz hale getirerek, insan hakları alanında çalışmak isteyen kişileri caydırmak olduğunu vurguladı.
Bu kararların yanı sıra İHAM önünde sivil toplum kuruluşlarının ve uluslararası bir sivil toplum kuruluşunun Azerbaycan şubesinin banka hesaplarının dondurulması ve ofisteki bütün belgelere ve bilgisayarlara el konulması[14] ve “Yabancı Ajan Yasası” kapsamında 49 sivil toplum kuruluşunun faaliyetlerine son verilmek istenmesi[15] gibi Azerbaycan ve Rusya’ya karşı 18. madde altında savunma istenilen çok sayıda başvuru bulunuyor.
Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri’nin İHAM önündeki bu başvurulara sunduğu taraf görüşünde belirttiği gibi, insan hakları savunucuların ve sivil toplum kuruluşlarının ifade ve örgütlenme özgürlüğü kapsamında kalan faaliyetlerine yönelik müdahaleler, sadece fonlarla ilgili değil, aynı zamanda fiziksel şiddete kadar uzanan oldukça ağır sonuçlar doğuruyor, çoğu kuruluş çalışmalarını erteleme ya da faaliyetini sona erdirme kararı almak zorunda kalıyor.[16] Bu kanun teklifiyle birlikte, 2021 de insan hakları savunucuları için hiç kolay geçmeyeceğe benziyor.
- Bu yazı ilk kez 20.12.2020 tarihinde anayasagundemi.com’da yayınlanmış olup, yazar Av. Benan Molu’nun izni ile sitemizde yayınlanmıştır.
[1] Kanun teklifi: https://www2.tbmm.gov.tr/d27/2/2-3261.pdf
[2] Kerem Dikmen, Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun Teklifi Derneklerde Neler Getiriyor?, 18.12.2020, https://kaosgl.org/haber/kitle-imha-silahlarinin-yayilmasinin-finansmaninin-onlenmesine-iliskin-kanun-teklifi-derneklerde-neler-getiriyor
[3] Michaud v. Fransa, 12323/11, 06.12.2012.
[4] Mergen ve Diğerleri v. Türkiye, 44062/09, 31.05.2016 ve Osman Kavala v. Türkiye, 28749/18, 10.12.2019.
[5] Adana TAYAD v. Türkiye, 59835/10, 21.07.2020. Kararın özet çevirisi için: https://anayasagundemi.com/2020/07/30/ihamin-adana-tayad-v-turkiye-kararinin-ozet-cevirisi-yeterli-delil-ve-gerekce-gosterilmeden-uye-ve-yoneticilerinin-orgut-propagandasi-yaptigi-iddiasiyla-bir-dernegin-kapatilmasi-dernek-kurma-oz/
[6] “UN: Security Council Resolution Undermines Aid, Human Rights Work”, 02.04.2019, https://www.hrw.org/news/2019/04/02/un-security-council-resolution-undermines-aid-human-rights-work
[7] Yunusova ve Yunusov V. Azerbaycan (No. 2), 68817/14, 16.07.2020, para. 167-170.
[8] Levent Korkut ve Uluslararası Af örgütü v. Türkiye, Başvuru no. 61177/09.
[9] Esra Koçak Mayda, AKP’den Kitle İmha Silahlarının Yayılmasını Önleme teklifi: “Sivil toplumun tabutuna son çivi”, 18.12.2020, https://www.mlsaturkey.com/tr/akpden-kitle-imha-silahlarinin-yayilmasini-onleme-teklifi-sivil-toplumun-tabutuna-son-civi/
[10] Bianet, “Sivil toplum faaliyetleri dava konusu oldu”, 17.12.2020, https://bianet.org/bianet/insan-haklari/236178-sivil-toplum-faaliyetleri-dava-konusu-oldu
[11] Rasul Jafarov v. Azerbaycan, 69981/14, 17.03.2016.
[12] Mammadli v. Azerbaycan, 47145/14, 19.04.2018. Kararın özet çevirisi: https://anayasagundemi.com/2018/04/20/ihamin-mammadli-v-azerbaycan-kararinin-ozet-cevirisi-secim-usulsuzluklerini-raporladigi-icin-bir-insan-haklari-savunucusunu-tutuklamak-insan-haklari-savunucularini-susturma-ve-cezalandirma-amac/
[13] Aliyev v. Azerbaycan, 68762/14, 20.09.2018. Kararın Türkçe özet çevirisi için:
[14] Democracy and Human Rights Resource Centre v. Azerbaycan, 74288/14 ve Internatıonal Research And Exchange Council v. Azerbaycan, 7668/15.
[15] Ecodefence ve 48 diğer başvurucu v. Rusya, 9988/13.
[16] Third party intervention by the Council of Europe Commissioner for Human Rights, https://rm.coe.int/third-party-intervention-by-the-council-of-europe-commissioner-for-hum/1680731087, para. 41.