Hakimin reddi müessesi son yıllarda, kamuoyunda yer alan sosyal hak davalarında sıkça başvurulan bir hukuk kurumudur. Siyasallaşan yargının, hakimin tarafsızlığını zedeleyen muhakeme süreçleri sebebiyle Soma ve Aladağ gibi büyük davalarda katılan vekilleri “hakimin reddi” müessesine başvurma yolunu denemiştir.
Soma Madeni Katliamı dosyasının ve Aladağ Kız Yurdu Yangını dosyasının son celselerinde, katılan vekilleri mahkeme heyetlerini reddettiler.
Sosyal cinayetler ve siyasi katliamlar ile ilgili yapılan yargılamalarda birçok olumsuzluk yaşandığını biliyoruz. Bu dosyaları takip edenler, çoktan hakimlerin reddine alıştılar. Peki neden? Uygulamada, hakimin reddi taleplerinin hemen hemen hiçbir zaman kabul görmediği de bilinen bir gerçek olduğuna göre, neden toplumsal önemi olan davalarda sıklıkla hakimin reddi taraflardan birisi için zorunluluk haline gelir?
Teknik olarak hakimin/heyetin hangi durumlarda reddedileceği usul kanunlarında yazılıdır. Kanundaki hakimin reddi sebeplerinden en çok rastlananı “hakimin tarafsızlığından şüpheye düşülmesi” dir.
Soma Davasında Hakimin Reddine Giden Süreç
Soma Maden Katliamı dosyasına bakacak olursak, katılan vekillerinin heyeti reddetmelerine giden süreç şu şekilde yaşandı; Delil toplama aşamasında, sanık müdafileri sabotaj iddiasında bulundular ve bu iddialarının dayanağı olarak Müge Anlı’nın programına çıkan bir kişinin beyanı ve #Dirensoma isimli bir Facebook sayfası açılması gibi hususları gösterdiler. Mahkeme heyeti, sanık müdafilerinin bu taleplerini yerinde görmedi ve toplanan deliller ile yargılamaya devam edildi. Mahkemeden sonuç alamayan sermaye sahipleri, bu kez aynı delillerle Manisa Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurdular ve gizli bir soruşturma dosyası açıldı. Mahkeme tarafından talep edilmiş olmasına rağmen, bu soruşturmanın şüphelisinin kim olduğu bilgisi dahi mahkemeye verilmedi. Bir ceza davasının kovuşturma aşamasında delillerin ne şekilde toplanacağı usul hukuku kuralları ile belirli olduğu gibi kovuşturmayı yürüten mahkemeden devlet sırrı niteliğindeki belgelerin dahi gizlenmesi mümkün değildir. Buna rağmen Manisa Cumhuriyet Başsavcılığı, soruşturmanın gizli olduğu gerekçesi ile mahkeme birden fazla kez talep ettiği halde istenilen bilgileri göndermekten ısrarla kaçındı.
Soma Davasının Yeni Hakim Heyeti Niyetini Açık Etti
Davada gelinen bu aşamada HSK tarafından çıkarılan 2017 yaz kararnamesi ile mahkeme heyetini oluşturan hakimlerin görev yerleri değiştirildi. Yeni göreve başlayan heyetin çıkacağı ilk duruşma öncesinde talep edilmemiş olmasına rağmen, dosyaya işbu gizli soruşturma ile ilgili bir yazı gönderildi. Yazı sadece soruşturmanın varlığından bahsetmekte olup içeriği, delilleri ve hatta tarafları ile ilgili herhangi bir bilgi içermemekteydi. Dosyada, hiçbir yeni delil/belge/bilgi yokken, tek yenilik hakimlerde yapılan değişiklik olmasına rağmen yeni gelen heyet Anayasa dahil bütün yasal düzenlemeleri hiçe sayarak soruşturma dosyasını fiilen beklemeye karar verdi.
Soma davasının heyeti tarafsız olmadığını alenen gösterdi. Sanıkların daha doğrusu sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda, dosyayı sürüncemede bırakmak, terör örgütleri potasına atıp bilinmezliğin içinde eritmek için ilk ve en önemli adımlardan birisini attı. Heyetin bu kararı açıkça hukuka aykırı olduğu gibi tarafsız olmadıklarını göstermekteydi. Bu sebeple, madenci ailelerinin vekilleri heyeti reddettiler.
Soma Dosyasında Hakimin Reddi Talebi Reddedildi
Yetkili Manisa 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından “ Hakimin bir kısım ara kararları itiraza tabidir, bir kısmına ilişkin olarak da hükümle birlikte istinafa gidilebilir. Hakimin gelişen yeni durumlara göre reddettiği veya vazgeçtiği bir ara kararla ilgili takdir yetkisi değişebilir. Bu takdirle ilgili ve yargı denetimine tabi hususların hakimin tarafsızlığını şüpheye düşürecek sebeplerden olmadığı sonucuna varılmıştır.” gerekçeleriyle hakimin reddi talebi reddedildi.
Aladağ Dosyasında da Tarafsızlığına Güvenilmeyen Hakimler Reddedildi
Aladağ dosyasında, heyetin tarafsız olmadığı Soma dosyasına göre daha kolaylıkla anlaşıldı. Yargılamanın ilk celsesinde, sesli görüntülü kayıt yapılmış olmasına rağmen Mahkeme, bu kayıtların dökümünün yapılması ve tutanağa geçirilmesi taleplerini reddetti. Devam eden duruşmalarda, sanık beyanları ısrarla tutanağa eksik/yanlış geçirildi. Teknik imkanın bulunmasına rağmen, SEGBİS vasıtasıyla sesli görüntülü kayıt yapılması yönündeki talepler hiçbir gerekçe gösterilmeksizin reddedildi. Duruşma salonunda katılan vekillerine laf atma cüretini gösteren sanıkların beyanları heyet tarafından duyulmasına rağmen bu olaylar tutanağa geçirilmedi. Heyet, gerçekte yaşanan olayları ve beyanları yansıtmayan ve sanıkların aleyhine olan hususları içermeyen tutanakları düzenlemek konusunda ısrarlı tavırlarını devam ettirmektedir. Bu sebeple, kamu görevlilerinin yönlendirmesi ile çocuklarını tarikat yurduna teslim ettikleri kızlarını kaybeden ailelerin vekilleri heyeti reddettiler.
Bu yazı yazıldığı sırada, Aladağ dosyasında hakimin reddi talepleri, görevli mahkeme tarafından incelenmektedir.
Hakimler de Sosyal Cinayetlere Yönelik Ülke Genelinde Sergilenen Tavrı Sürdürüyor
Aslında hakimlerin tavrı ülke genelinin sosyal cinayetlere yönelik tavrından farklı değil. Maden katliamlarına fıtrat diyen, tarikat yurtlarını “dinlerini de öğreniyorlar” diyerek sevimli gösteren idarecilerin, bütün sosyal cinayetlerde “tevekkül, sabır” temenni eden yurttaşların olduğu toplumda; yargı da üzerine düşeni yapıp, sosyal cinayetleri münferit olaylar/kazalar ve hayatını kaybedenlerin kusuru olarak algılamakta. Alıştıkları sosyal düzen kendilerine dokunmadığı sürece sosyal düzene dokunmamaya eğilim gösteriyorlar. Bilinçli veya bilinçsiz olarak, yargı mensupları, sosyal cinayetleri hafife alıyorlar.
Sosyal Cinayetler Cezasız Kalıyor
Kadın cinayetleri, çocuk istismarı, iş cinayetleri gibi sosyal cinayet dosyalarına baktığımızda; soruşturma makamlarının üstün körü soruşturma yapıp tabiri caizse “günah keçisi” bulup dava açtıklarını görüyoruz. Kamu görevlilerinin asla yargılanmadığını, suç nitelemelerinin mümkün olan en hafif ceza verilecek şekilde yapıldığını, hemen hemen herkesin “taksir”li eyleminden sorumlu tutulduğunu, kimsenin bu suçlara iştirak etmediğini görüyoruz. Bu şekilde yürütülen soruşturmalar sonrasında, mahkemelerin gerçek bir yargılama faaliyeti yürütmek yerine sadece mecbur kaldıkları delilleri topladığını, sorumluluğu üzerlerinden atacak şekilde apar topar dosyayı bilirkişiye gönderip gelen rapor doğrultusunda karar verdiğini, ihtiyaç duyulursa verilen kararın Bölge Adliye Mahkemesi/Yargıtay tarafından bozulduğunu, bu sırada yerel mahkeme hakimlerinin zaten artık görev süresinin dolduğunu; göstermelik yargılama yapılırken yargılama makamındaki hakim veya savcıların dosyayı bir daha görmedikleri gibi kişisel olarak sorumlu hissetmeleri için de hiçbir sebep görmediklerini biliyoruz, bu süreçleri her gün yaşıyoruz.
Hakimlerin taraflı davranışları son aşamaya geldiğinde bir isyan gibi elimizde kalan tek seçenek hakimin reddi oluyor. Bu sistemin içinde hakimin reddinin hukuken bir sonuca varmayacağını bildiğimiz halde, hakimleri reddediyoruz; sosyal cinayet düzenini reddettiğimiz gibi.