Adalet Bakanı Gül, “reform” diyor. Arınç, üstelik Kavala ve Demirtaş’ın isimlerini zikrederek adaletsizliklerden yakınıyor.
Erdoğan bir yandan MHP ile koalisyon bozulmasın özeni ile konuşurken bir yandan da tekerin artık böyle dönmeyeceğini zımnen kabul ediyor; Arınç’a en üst tondan ağzının payını verirken Abdülhamit Gül’ün sözlerini sahipleniyor…
Adalet ve adaletsizlik Türkiye’nin gündemine yine en üst sıralardan giriyor.
Zaten haksızlığı cümle alem tarafından bilinen mahpuslukların derhal sonlandırılması zorunludur; İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi kararlarının gereğinin yerine getirilmesinden daha fazla uzak durulamayacağı bizzat Erdoğan’ın 20.11.2020 tarihli konuşmasının sonucu değil midir?
Ancak adaleti; adalet arayışı ve talebini yalnızca ceza davalarına/soruşturmalarına sıkıştırılması aynı şeyleri yeniden ve yeniden yaşamamız anlamına gelecektir. Havuç ve sopanın ötesinde bir demokratik kamu düzeni….
12 Eylül’ün has evladı AKP,MHP bloğunun temel dayanağı öncelikle yoksulluğu cemaatler, şirketler yahut bir parti devleti tarafından istismar edilen milyonlar…
“Güçlendirilmiş parlamenter sistem” gibi modern sağın heybesinden kavramların yeni tip baskıcı/gerici dönemleri çağıracağını söylemek kehanet olmayacaktır. Türkiye’nin “demokratikleşmesi”nin esasen yurttaşlığın geri kazanılması ile; yurttaşın ise ancak hakları ile ama mutlaka sosyal hakları ile yurttaş olabileceğinin gündeme sokulması…
Yaşanabilir bir doğa, güvenceli bir iş, başını sokabileceği bir ev, sağlıklı bir yaşam, iyi bir eğitim isteyen, kamu hizmetlerinden eşit yararlanmayı talep eden milyonlarca yurttaşın ya kaderiyle baş başa, ya da cemaatlerin, siyasi simsarların insafına bırakılmadığı bir düzenin umudu dahi olmadan (ötesinden değil) bir demokratikleşmeden dahi söz edilemeyecektir.
Sağcılıklardan sağcılık beğenmek değil demokratik haklara sahip çıkabilmek, geliştirebilmek görevi için sosyal haklara muhtacız.AKP’nin sadaka kültürünün karşısına hakkı ve sosyal adaleti somut bir alternatif olarak dikmek zorunludur. İşi ve aşı, parasız ama nitelikli sağlık ve eğitimi nasıl kazanabileceğimizi işaret eden bir “sosyal hükümet programı” Böylesi tarihsel bir anda salt jeopolitik değerlendirmeler ile yetinmemek, filanca dışişleri bakanının sözleri üzerinde siyasi (!) sonuçlara varma gibi garipliklerle meşgul olmamak, AKP iktidarına ve onun yarattığı tahribatın ancak bir “sosyal adalet” programı ile aşılabileceğini en başa yazmak gerekir…. Tarihten biliyoruz; iktisadi kriz dönemleri mevcut bir otoriterlikten çıkılacağının garantisi değildir.
“İktisadi buhran” misli ile derinleşmiş bir karanlık manasına da gelebilir.
Doğrudur, bu karanlıktan çıkış için asgari müşterekleri öne çıkarmak gerekir.
Ancak emeği ile geçinenleri dinbazlara yahut simsarlara mecbur bırakmayan bir düzen olmadan demokratikleşmenin “d”sinden söz edilebilir.
Belki de sadece “d”sinden…