Milletvekili seçilme yeterliliğine sahip çocuk işçi çalıştıran bir patronun Çalışma Bakanı ya da cinsel istismara uğrayan kız çocuklarının faille evlenmesi halinde, failin cezasız kalması teklifini veren 6 milletvekilinden birinin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı olduğunu düşünün. Bunların siyasi sorumluluğu olmadığı gibi, cezai sorumlulukları da neredeyse imkânsız olacak.
Geçen yıl 23 Nisan’da bizim çocuklarla bir sohbet geçti aramızda. Aslı o zaman 9, Öykü de 4 yaşında. İkisi de heyecan içinde Aslı’nın müsameresine hazırlanıyor. Sordum nedenini. “Çünkü bugün bizim bayramımız” dediler. “Neden, ne olmuş ki bugün” dedim. İkisi de “bugün Meclis açılmış” diye cevap verdi. “Peki sizle ne ilgisi var Meclis’in” deyince, “çünkü biz daha iyi yönetiriz diye bize bayram hediye etmişler” dediler. “Siz nasıl iyi yönetirsiniz, ne yaparsınız mesela” diye sordum. Öykü, “Ben her evin önüne bir park yaparım” dedi. Aslı ise “önce evi olmayan çocuklara ev yapardım ben” dedi. “Bu kadar mı” dedim. Öykü, “ben her mahalleye bir lunapark yaparım” dedi. Gülüyoruz. Aslı ciddi sosyal devletçi edasıyla devam etti: “Tekerlekli sandalyedeki insanlar kendi işlerini yapamıyor. Onlar için bir yardımcı robot yaparım, kendi başlarına da yaşayabilirler” dedi. “Bu kadar mı” dedim. Öykü heyecanla, “ben bir de çocuklar için aqua park yaparım, yüzmeye gideriz” dedi”. “Evet, evet biz daha güzel yönetiriz” deyip kendileri de ikna olup gündemlerine geri döndüler.
Bu konuşmadan 3 gün önce Ensar Vakfı-Kaimder yurtlarındaki çocukların cinsel istismarı davasında, 1 faile 508 yıl ceza verilirken Vali, İl Milli Eğitim Müdürü, Sosyal Politikalar İl Müdürüne dokunulamamıştı. Fakat buraya dair aklımızda kalan en çarpıcı sahne herhalde, 4 Nisan’da Meclis Genel Kurulunda dönemin Aile/Sosyal Politikalar Bakanı hakkındaki gensorunun gündeme alınmasının reddinden sonra, vekillerin sıraya girerek Bakan’ı tebrik etmeleriydi. Bakan Ramazanoğlu, “Bir kere suistimal yapan bu insanlara rastlanmış olması, hizmetleriyle ön plana çıkmış bir kurumumuzu karalamak için gerekçe olamaz” demişti. Bir yanda hayatları ve umutları kararan çocuklar, aileler; bir yanda çalgı, çengi. Utanç verici, ibretlik bir sahne idi. Unutmayacağız.
Çocuk hakları ihlalleri daha da artabilir
Peki 16 Nisan’da oylanan anayasa değişikliği ile tüm bunların ne ilgisi var? Hükümet sistemi ile birlikte aynı zamanda çocukların istismar ve şiddete karşı nasıl korunacağını; çocuk bakımevi/ yurtlarının nasıl kurdurulacağını, çocuk işçilerin çalışma koşullarını ve bunlardan sorumlu mevcut/ müstakbel bakan ya da cumhurbaşkanı yardımcılarının sorumluluğuna gidilip gidilemeyeceğini de oyladık desek ne düşünürdünüz?
Nasıl mı? Anayasa değişikliği ile cumhurbaşkanına, diğer görevleri yanında kararname yetkisinin de verildiğini biliyorsunuz. Fakat bu kararnameler; temel haklar, kişi hakları, siyasi haklar ve münhasıran kanunla düzenlenecek hususları düzenleyemez. Bu noktada sorulması muhtemel soru; çocuk haklarının anayasanın neresinde olduğudur. Aladağ’da cemaat yurdunda yanarak ölen ya da şans eseri hayatta kalan çocukların, Siirt’te çatısı uçan bir devlet yurdundaki 2000 öğrencinin; 8 milyon 397 bin çocuk işçinin hakları Anayasanın neresinde korunmaktadır?
Tüm bunlar, Anayasa’nın 3. Bölümünde yer alan sosyal haklar arasında yer almaktadır (Md. 41, 50 ve 61). Ve bu sosyal haklar, maddelerinde “açıkça kanunla düzenleme” ibaresi geçmediği için yeni sistemde cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenlenebilecektir. Ayrıca kanunla düzenleme ibaresi olsa da, olumlu edim gerektiren sosyal haklar alanında Meclis tarafından bir kanuni düzenleme yapılmadığı ya da yapılan kanunun cumhurbaşkanınca geri gönderilmesi neticesinde güçleştirici vetoyu aşamadığı takdirde, oluşan boşluk yine kararname ile doldurulabilecektir. Yani aslında görünürdekinin aksine, münhasır yetki alanı ile donatılan yasama değil; yürütme erki olacaktır.
Yeni sistemde ayrıca bakan ve cumhurbaşkanı yardımcılarının, milletvekilliği seçilme yeterliliğine sahip kişiler arasından cumhurbaşkanınca atanacağını ve bunların Meclis’e karşı değil; cumhurbaşkanına karşı sorumlu olacağını düzenleyen de bir madde var. Şimdi tüm bunları, yürüttükleri siyaset nedeniyle, görevdeki bakanların siyasi sorumluluklarını Meclis önünde tartıştıran gensoru mekanizmasının yeni sistemde artık Anayasanın 98. Md’sinde olmayacağı verisi ile de birleştirelim.
Son olarak, sosyal hakları fiilen bütçe kaynaklarını kullanmak suretiyle gerçekleştirecek ve bu hakların kullanılmasını denetleyecek olan bakanlıkların ve bunların taşra teşkilatlarının da yeni sistemde artık kararname ile kurulacağını ekleyelim. Söz gelimi yurtları, hastaneleri, çalışma koşullarını denetleyecek kurumların teşkilatı da artık cumhurbaşkanın yetkisinde olacak.
Bu değişikliklerin yürürlük tarihi yasama ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yapılması (kural olarak 2019) tarihine ertelenmiş durumda. Fakat milletvekili seçilme yeterliliğine sahip, çocuk işçi çalıştıran bir patronun Çalışma Bakanı ya da cinsel istismara uğrayan kız çocuklarının faille evlenmesi halinde, failin cezasız kalması teklifini veren 6 milletvekilinden birinin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı olduğunu düşünün. Bunların siyasi sorumluluğu olmadığı gibi, cezai sorumlulukları da neredeyse imkânsız olacak. Buna bir de yurtları, çocukların haftada 54 saat ve 400 liranın altında bir ücretle çalıştığı (DİSK-AR: Türkiye’de Çocuk İşçiliği Gerçeği Raporu-2015 Raporu) işyerlerini denetleyen bakanlığa bağlı müdürlüklerin de kararname ile düzenlendiğini ekleyin (Md. 106).
Öykü ile Aslı’nın kendileri dışındaki diğer çocuklar için de kurdukları sosyal devlet hayalini, sorumsuz-denetimsiz Sema Hanımlara, cinsel istismara af teklifi verebilen Mehmet, Ramazan, Bayram, Halis, Mücahit ve İlyas Beylere emanet etmek istemiyoruz. 23 Nisan 1927’den beri Meclis’in açılışı ile birlikte çocuk bayramının kutlandığı bir dönemden, Meclis’in artık işlevini yitirdiği, çocuk istismarına ilişkin dava sayısının 2006-2015 arasında %700 arttığı (TÜİK) bir döneme geldik. Çocuklar için umut vaat etmeyen bu sistemin devamını istemiyoruz; o yüzden bizim bu anayasa değişikliğine rızamız yoktur.
*Zülfiye Yılmaz – İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Görevlisi