“Demokrasiyi, halkın kendi kendini yönetmesi olarak anlıyorsak, ki başka türlü düşünülemez ve yorumlanamaz, o halde neden halkın yönetimde söz ve karar sahibi olmasından korkuluyor? Halkın seçimden seçime oy kullanmasını demokrasi olarak görmek, onun dışında halkın yönetime katılımını engellemek çağdaş demokrasiyle uyuşmaz. Çağdışı bir düşüncenin savunulması olur. Böyle bir düşüncenin savunulması demokrasi düşmanlığından başka bir anlama da gelmez.” Fikri Sönmez
Fikri Sönmez, Ordu’nun Fatsa ilçesinde, 1979 yılında yapılan ve bağımsız aday olarak katıldığı yerel seçimleri kazanarak Fatsa Belediye Başkanı seçildi. Seçimleri kazanıp göreve başladığı tarihten, “Nokta Operasyonu” ile Fatsa; bir mekanize piyade taburu, üç hücum bot, üç jandarma komando birliği, Ordu il alay komutanlığı takviye kuvvetleri ve çok sayıda polis ile paramiliter güçler tarafından kuşatılıp, operasyonu yöneten zamanın Ordu valisinin ağzından: “İlçeyi Türk topraklarına katma zamanının geldiği” 1980’in 11 Temmuz’una kadar Fatsa halkı ile birlikte, Fatsa halkı için çalıştı.
Türkiye’de, özellikle belediye başkanı seçildiği dönemde yerel yönetimlerin, merkezi idareye bağlı birer alt idari yapılanma gibi çalıştığı bir örgütlenme anlayışının karşısına “halk iktidarı”nı çıkardı. Devletin onyıllardır zorla ve tepeden inmeci bir politikayla oturtmaya çalıştığı kapitalist sistemin karşısında sosyalist temellere dayanan alternatif bir ekonomik ve sosyal yapılanma ortaya koydu. Gerçekten de Fatsa’da Türkiye’nin daha önce karşılaşmadığı bir yerel yönetim deneyimi yaşanıyordu. Yedişer kişiden oluşan halk komiteleri kurulmuş; bu komitelerde yalnızca Fikri Sönmez’in de içlerinden geldiği devrimciler değil, CHP’li, AP’li, MSP’li yurttaşlar da yer almış, komitlere sayesinde yurttaşlar ilçeye dair tüm sorunlarını ilk ağızdan, komite başkanları aracılığıyla dile getirme imkanı bulmuşlardı. Artık kendi ihtiyaçları doğrultusunda, belediyenin yapacaklarını halk belirliyor, karar alma süreçlerine bir fiil katılıyor dolayısıyla denetimi de yine kendisi yapıyordu.
Çok kısa süre içerisinde (zira Fikri Sönmez’in belediye başkanlığı bir sene dahi sürememiştir) Fatsa’nın onyıllardır çözülemeyen çamur probleminin üstesinden gelinmiş, Türkiye’nin tamamında eksikliği nedeniyle karaborsada fahiş fiyatlara satılan kömür, et, fındık kabuğu, demir, çimento, margarin, omo, sigara, gaz, benzin ve mazot gibi en temel ve hayati ihtiyaçlara Fatsa’da, yine halk komitelerinin ve belediyenin ortak çalışmaları ile müdahale edilerek karaborsa ortadan kaldırılmış, düzenlenen Fatsa Halk Kültür Şenliği’nde toplumsal içerikli, halkı bilinçlendirmeye yönelik filmler gösterilmiş, spor müsabakaları düzenlenerek Fatsalı yurttaşlar spora teşvik edilmiş, bölgenin yerel halk oyunları, yine çevre halkının oluşturduğu folklör ekipleri aracılığıyla tanıtılmış ve desteklenmiştir. Belediye’ye ait araç sayısı, devletten bir kuruş dahi ödenek alınmadan yine yaratılan imkanlarla iki katına çıkarılmış, fındık üreticisi için taban fiyatların yukarı çekilmesini de kapsayan, çok yönlü bir ekonomik planlama ile kendi kendine yetebilen bir Fatsa yaratılmıştır.
Bir kısmını saydığımız tüm bu faaliyetlerle birlikte Fatsa, Türkiye’nin herhangi bir diğer ilçesiyle kıyaslandığında “anormal” oranlarda hızlı bir ekonomik ve sosyal gelişim göstermiştir. Bahsettiğimiz gelişim, merkezi otoritenin de dikkatini çekmiş ve örneğin Fatsa Halk Kültür Şenliği’nin tanıtımları TRT’de yayınlanmış, TBMM Başkanı ve farklı il ve ilçelerin belediye başkanları Şenlik dolayısıyla tebrik mesajları yayınlamışlardır.
Hal böyle iken -zira yukarıda özetlediğimiz toplumsal yaşam gerçekten de her anlamda ve her alanda demokratik, katılımcı ve halkçıdır- neden ilk paragrafta da belirttiğimiz gibi, Fikri Sönmez ve temsil ettiği yerel yönetim anlayışı bir “askeri darbe” ile yönetimden indirilmiş ve Fikri Sönmez hakkında “vatana ihanet, Marksist-Leninist propaganda, dış güçlerin maşalığı, Fatsa’da devletin etkinliğini yok etmek, belediye meclis üyeleri ile muhtarların fonksiyonlarının kalmaması ve bunların yerine halk komiteleri ile Belediye Halkla İlişkiler Komitesi’nin geçmesi, işleri bunların yürüttüğü ve bu insanların yasal görevlerinden alındığı” vb. suçlamarla iddianame hazırlanarak dava açılmıştır?
Sorunun cevabı, aslında SosyalHukuk’un elinizdeki sayısının dosya konusunda yatıyor. Türkiye devletinin suç ve ceza politikası geçmişten bugüne her zaman; merkezi otoritenin korunması, sağlamlaştırılması ve bunun aksi yönünde hareket edenlerin, devletin kurumsal ideolojisini sarsanların en ağır şekilde ve en insanlık dışı yöntemlerle cezalandırılması şeklinde oldu. Hükümetler, halktan aldıkları yetkiyi ve kamunun gücünü, halkın aleyhinde kullandılar. Bilinçli olarak devletin esas var oluş nedenini, halkın iktidarını hep göz ardı ettiler, ulusal ve uluslarası sermayenin, günümüzde neo-liberal düzenin ihtiyaç duyduğu ekonomik ve hukuki altyapıyı kurmak ve idari yapılanmayı da bu minvalde şekillendirerek müdahale edemez hale getirmek için çabalayıp durdular. Bu çaba, her ne kadar er ya da geç sonuçsuz kalacak ise de bugün de devam ediyor. Kürdistan’da KHK’lerle görevden alınarak tutuklanan ve yerlerine İç İşleri Bakanlığı tarafından atanan kayyumların geçirildiği onlarca belediye başkanının durumu, Nokta Operasyonu sonrası tutuklanarak cezaevine gönderilen ve 1985 yılında, gördüğü işkenceler sonucu kalp krizi geçirerek hayatını kaybeden Fikri Sönmez’inkinden farklı değildir. Mesele; belediye başkanlarının bireyler olarak, hukuka aykırı şekilde tutuklanarak cezaevlerine konulmasının da ötesinde, onların şahsında, onlara oy veren yüzbinlerce yurttaşın oylarının ve iradelerinin de gasp edilmesi ve parmaklıklar ardına gönderilmesi meselesidir.